Çalan telefonların ardı arkası kesilmediğinde Hyunjin rahatsız olmuş bir şekilde uyandı. Zar zor uyuyabilmesinin bir diğer cezası da uyurken rahatsız edilmek miydi, diye düşündü. Koltukta yatmış olduğundan ötürü ağrıyan boynunu tutup yerinden kalktı. Kendini biraz esnetip telefonun sesini takip etti.
Diğer odada Minho'nun telefon ile konuştuğunu görünce içeri girmek yerine kapıda durup onu dinlemeye başladı.
"Sorunsuz halledilmesine sevindim. Siz de durmayın daha fazla orada. Derhal çıkın," itiraz istemediğini belli eden ses tonunu yine konuşturuyordu Minho. Karşı tarafın söylediği hoşuna gitmemiş olacak ki kaşlarını çatarak öncekinden biraz daha yüksek sesle tekrar etti.
"Derhal çıkın, Changbin."
Başka bir şey söylemesine gerek kalmadı. Telefonu memnun olmuş bir şekilde kapattıktan sonra gözleri kapıdaki bedeni bulunca telefonu cebine koydu.
"Günaydın."
Oldukça ruhsuz bir şekilde söylenen bu kelimenin rahatsız edici hissi altında ezildi, Hyunjin.
"Sana gün erkenden başlamış anlaşılan."
Kollarını birleştirip kapıya yaslandı. Sorgulayıcı bakışlarını yöneltti.
"Bir sorun yok. Endişelenmene de gerek yok o yüzden."
Yarım ağız sırıtıp başını salladı.
"Bunlarla ilgilendiğinin yarı ilgisini bana göstersen ne olurdu sanki?"
Başını iki yana sallayıp mutfağa gitti. Acıkmıştı. Minho onun peşinden gitti.
"Açsan bir şeyleri hazırlarım. Sen içeriye geç."
Hyunjin gözlerini kısıp inat edercesine tezgaha oturdu.
"Keyfim burada durmak istiyor."
Minho yutkundu. Fakat diyaloğu devam ettirmedi. Onunla laf dalaşına girmeyi gereksiz buluyordu. Hyunjin'in en hoşuna gitmeyen şey ise, onun tarafından görmezden gelinmekti. Derin bir nefes alarak onu izlemeye başladı.
"Sandviç yapsan yeterli ama ekmeği kızartırsan sevinirim."
Madem hizmetkar olacaktı, olabilirdi. Omuz silkti. Ona emir verirken kendini kötü hissetmiyordu. Çünkü onun ruhsuz lafları altında kalmaktan sıkılmıştı.
"Ne zaman döneceğiz? Seninle kalmak oldukça sıkıcı," tezgahın üzerindeki yeşil elmayı gözüne kestirip oldukça sesli bir şekilde ısırdı. Ne kadar rahatsız edici olursam o kadar görünürüm, diye düşünüyordu.
"Maalesef ki iki gün daha dişinizi sıkmak zorundasınız."
Elmadan aldığı ısırığı çiğnerken dişlerini daha sert sıktı. Sizli konuşmalara geçtiyse oldukça rahatsız edici olduğunu düşünüyordu.
"Peki bu iki gün ne yapacağız?" Minho arkasını dönmese de yıkadığı kıvırcığı elinde kalmıştı. Hyunjin başını eğmiş olduğundan ellerini net bir şekilde görebiliyordu.
"Üzgünüm ki bir plan oluşturmadım. Sabahtan beri buradan da olsa işle uğraşmak durumundayım. İsterseniz bir plan oluşturabilirim."
Çenesi kaskatı olmuş bir şekilde burnundan soludu.
"Senin işinin en önemli parçası benim, Minho. Benden önemli işin olamaz, duydun mu?"
Sinirle yerinden kalkıp salona gitti ve onu dinlemedi bile. Televizyonu açıp kanallarda gezinirken kumandayı sıkmaktan parmaklarının boğumları beyaz olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
forlorn owned childrens | hyunho √
Fanfiction"benim kanım benim kurallarım." • cover by: pittielau •