Sabahlar bir roman gibi başlamış ve akşamlar onu takip eden bir kahve gibi bitmişti. Gecenin ıssızlığının ürkütücü olmaması adına ay tüm zerafetiyle gökte belirmiş insanları selamlıyor olmalıydı. İşte şimdi benim sıram, diyordu. Güneş ile hiçbir zaman aynı anda gökte olmamaları kaderin kötü talihiydi.
Minho da Hyunjin ve kendisinin arasındaki ilişkiyi buna benzetirdi. Su toprağa, ateşe karışırdı da güneş ve ay asla bir araya gelemezdi. Fakat ay sadece güneşten aldığı ışıkla insanları selamlardı. O halde hangisinin ay ve güneş olacağı konusunda bir ikileme giriyordu.
Bunları düşünürken bir yandan da merdiveni kontrol ediyordu. Hyunjin'in uyanmasını bekliyordu. Uyanalı bir saat oluyordu ama hala kendine gelmiş sayılmazdı. İlk gecelerinde hiç uyuyamamış, dün gece sonrası ise zamansız bir uyku çekmişti. Bu yüzden başında anlamlı bir ağrı vardı. Duşa girmiş bile olsa geçmemişti. Bu yüzden kendine kahve yapmış bir nebze olsun ağrının kendisini bırakacağını düşünüyordu.
Bu sayede ne yapabilirim diye düşünürken tekrar yemek siparişi vermişti. Belki de acıktığı için de başının ağrıyor olabileceğini düşündü.
Yemek masasında oturmuş şakaklarını ovalarken duyduğu sesle başını kaldırdı.
"Düzensiz uykuya alışık değilsin, değil mi?"
Hyunjin gülerek kendine bir bardak su doldurdu. Onun her zaman düzensiz bir uyku düzeni vardı. Bu yüzden baş ağrıları onun arkadaşı olmuştu.
"Hem de hiç."
Hyunjin gülümseyerek yanındaki sandalyeye oturdu.
"Aileyle çok uğraşıyorsun. Biraz dinlenmek sana da iyi gelebilirdi ki burada bile ilgilenmeseydin."
Hyunjin onun kendini çok sıktığının farkındaydı. Bu gidişle de sürekli başı ağrıyor olacaktı. Şu an belki uyku yüzündendi ama ileride bunun devam edeceğinin garantisini veriyordu.
"Maalesef ki bu mümkün değil." Hyunjin kaşlarını çattı. "Minhyuk'un kendini bu kadar yorduğunu hiç hatırlamıyorum. Bence sen de biraz aileden önce kendini ön plana almalısın."
Minho önerisi için teşekkür etti ama ikisi de biliyordu ki içi dolu bir teşekkür değildi. Minho bu işe kendini adamıştı.
"Sabah yola çıkarız." Hyunjin onayla başını salladı. "Gitme vakti geldi, desene."
Hoşnutsuz olduğu her halinden belli olsa da çaktırmamak için gülümsedi. Onu orada nasıl bir kaosun beklediğini bilmiyordu.
"Gittiğimizde yine madde kullanmaya devam edecek misin?"
Hyunjin tüm kanı çekilmişcesine yüzü beyaza dönerken yutkundu.
Minho ile beraberken hiçbir şey kullanamıyordu. Gariptir ki, kullanmak da istemiyordu. Bu detayla buruk bir şekilde gülümsedi ve karşısındaki adamın gözlerinin içine baktı.
"Epinefrinin de bağımlılık yaptığını biliyor muydun?" Minho anlamayarak ona baktı. Hyunjin bunu fark edince gülerek düzeltti. "Yani adrenalin hormonu."
Minho başını iki yana salladı. Hyunjin'in tıbbi terimler kullandığı zaman oldukça çekici olduğunu kabul ediyordu. Doktor olmasını en çok isteyenlerden birisiydi.
"Örnek verecek olursam; bir hastayı kurtarırken vücudum da epinefrin salgılanır. Bunu sürekli tekrarlayıp bundan zevk almam ise beni bağımlı yapar. Tıpkı madde bağımlısı gibi düşünebilirsin." Minho'nun pür dikkat kendisini dinlediğini fark edince devam etti. "Epinefrinin artması ise heyecana neden olur. Bir doktorun sürekli birilerini kurtarması ile madde bağımlısının aldığı madde aynı şeye neden olur. Bu yüzden hasta kurtarırken vücudum gerekli adrenalini sağlıyor ve bu zamanlarda kullanma gereği duymuyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
forlorn owned childrens | hyunho √
Fanfiction"benim kanım benim kurallarım." • cover by: pittielau •