Hyunjin gözlerini araladığında güneşin çoktan doğduğunu görmüştü. Yatağından hiç çıkmak istemiyorcasına dönerken yatağının yanındaki sandalye de gördüğü Minho ile adeta fırladı.
"Senin ne işin var burada?" Korkudan neredeyse kalbine inecekti ve sesi fazla yüksek çıkmıştı. Minho yerinde hoplayıp gözlerini araladığında elini alnına götürdü. "Dün kötü bir haldeydin-"
"Kes sesini! Defol evimden!"
Minho açıklamaya nereden başlayacağını düşünse de her türlü inanmayacağı, dünü hatırlamayacağını fark edince vazgeçti.
"Gidiyorum. Sakin ol."
Ellerini havaya kaldırıp suçsuz olduğunu göstermeye çalıştı. Hyunjin ise eline ilk gelen şeyi - vazoyu - ona fırlattı.
"Beni bu hale sen getirdin! Bir de geçmiş karşıma sakin ol diyor ya! Sen önce adam ol, Minho, duydun mu beni? Karının yanında olman gerekirken benim yanımda ne işin var? Ölmek üzere bile olsam sakın başucumda ki kişi sen olma!"
Hyunjin uzun zamandır bu kadar sinirlendiğini hatırlamıyordu. Minho'nun başının ucunda uyukladığını görmek onu şoka uğrattığı kadar sinir krizini de sokmuştu. Ne olduğunu hatırlamıyordu ama artık bu adamı görmek istemediğine emindi.
Ne istediği belirsiz korkak bir adam, ona ancak acı verebilirdi. Geç olmuştu ama artık uyanmıştı.
"Büyük konuşma," Minho kırılan vazo parçalarına baktığında Hyunjin sinirle gülerek karşısında dikildi. Gözlerini kırpmadan fısıldadı. "Artık ölsen dahi üzülmem."
Minho başını kaldırıp karşısındaki adama baktı. Tek kelime edecek hali kalmamıştı bu cümlesinden sonra. Sadece başını salladı ve kapıyı açıp gitti.
Hyunjin güç bulmak istercesine yatağına tutundu ve tuttuğu gözyaşlarını serbest bıraktı. Dün neler olduğunu hatırlamıyordu ama mesajı hatırlıyordu. Hızla kuzenini aradı. Birkaç çalıştan sonra açmıştı.
"Selam!"
"Hiç selam veremeyeceğim, Felix. Dünkü mesaj neydi? Başıma gelmeyen kalmadı!"
Bir süre, sessiz duran karşı taraftan cevap bekledi.
"Ne mesajı ya?" Hyunjin kaşlarını çattı. "O da ne demek?"
Dünkü mesajın ekran görüntüsünü alıp kuzenine mesaj olarak attı.
"Oha, bu ne lan? Ne diyeceğimi bilmiyorum ama ben atmadım, kuzen."
Hyunjin hızla duşa girdikten sonra çantasını alarak eve doğru yola çıktı. Bu konunun peşine düşmeyeceğini düşünenler yanılıyordu. Evde karşısına çıkanlara kısaca selamlar verip tebessüm etmeye çalışıyordu.
Gyuyoung ile Chungha'nın bahçede karşılıklı çay içtiğini görmüştü. Yutkundu. Bu görüntü nedense içinde ağır bir duyguya neden olmuştu. Gözlerini kısarak uzaktan izledi bir süre.
Bu zamana kadar ihanet duygusunu hiç tatmamıştı. Şimdi de tatmayacağına inanıyordu. Arkadaşım konuşuyorsa bir bildiği vardır, diye düşündü. Kendini zehirli bir insan olmaktan uzak tutmaya çalışıyordu.
"Hyunjin." Changbin'in sesini duyduğunda bakışlarını ona çevirdi. "Efendim?"
"Şu mesaj mevzusunu kapatsak, olur mu? Ben kendim araştıracağım. Babanın kulağına gitmesin." Hyunjin kaşlarını çattı. "O da ne demek?"
"Dün gece Felix benimle beraberdi. Telefonunu da barda unutmuş. Ne olduysa orada olmuştur muhtemelen. Başkası araştırırsa işin ucu bana ve ona çıkacak. Henüz erken." Hyunjin şaşırarak elini ağzına götürdü. "Yoksa siz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
forlorn owned childrens | hyunho √
Fanfiction"benim kanım benim kurallarım." • cover by: pittielau •