Ev.
Bana senelerdir uzak olan o kelime.
Yuva.
Yok.
İnsanlar.
Yok.
Baba..
Yok.
Okul.
Yok.
Hayat.
Yok.
Üvey abi, üvey bir baba, kahrolan, rezil bir hayat, tacizci bir pislik, yok olan bir beden var.
Var.
Karakoldaydık.
Tuna'yı aldılar.
Ege Abi'yi aldılar.
Kızlar burada.
Polislerin gelmesi ile birlikte karakola getirildik, hastahane kameralarının incelenmesi bekleniyordu, sorgumuz bitmişti. Korkuyordum, onları da alırlar ve Tuna bir şekilde sıyrılır diye korkuyordum.
"Elif Hanım.."
Polis memurunun sesiyle kafamı koridora çevirdim.
"Sizi bir kez daha alabilir miyim?"
Başımı sallarken Sude'nin iki saattir sıkı sıkı tutarak kangren etmek üzere olduğum elini bırakıp ayağa kalktım. Ayaklarım tekrar sorgu odasına ilerlerken tir tir titriyordum. Odaya girdiğim anda o kasvetli hava içimi yakıyordu.
"Buyrun.." dedi yaklaşık bir saat önce ifademi alan polis.
Oturmamı işaret ettiğinde karşısındaki sandalyeye ilerleyip oturdum.
"Bir kez daha anlatmanı istiyorum, geldiğinde pek kendinde değildin, ağlıyordun."
Başımı hafifçe salladım.
"Ciddi bir konuyla karşı karşıyayız, her ayrıntıyı bilmem gerekiyor, anlıyorsun değil mi?"
Karşımda yaklaşık 40 yaşlarında bir adam vardı, eğer benimle biraz daha babacan bir şekilde konuşursa şarıl şarıl ağlayacaktım.
Ağzımı açtım, sonra kapattım. Konuşmaya çekiniyordum.
Adamın gözleri boynumda gezinmeye başladığında elimi boynuma attım.
"Rahatla, yardımcı olmaya çalışıyorum sadece."
Anlatırsam şu an burada her şey bitecek miydi?
Kabuslarım geçecek miydi?
"Ailene henüz ulaşamadık.."
Başımı hışımla kaldırdım.
"Ailem olmaz.. lütfen.."
"Hey, sakin ol."
O eve kapatılmak istediğim son şey bile değildi.
"Anlat bana, yardım edeyim, hadi kızım.."
Kızım..
Baba, neredesin?
"Ailemin burada olduğumdan haberi yok."
"Tabii ki yok, ulaşamadık dedim ya."
"Öyle değil.."
Adam kaşlarını çatınca devam ettim.
"Ben buraya kaçtım, İstanbul'da olduğumdan haberleri yok."
"Nasıl yani?"
Derin bir nefes aldım.
"Yıllar önce içerideki çocukla bir olay yaşadım.."