'Sevmektem korkmak'
Tüm dallarım kırılmış gibiydi, sanki tüm dallarımı budamışlardı ve sonra da bir anda kökünden kırmışlardı. Tam mutlu oldum derken, güneşim, suyum, oksijenim her şeyim tam kararınca derken bir anda köklerimden koparılmıştım. Tam varolacakken hiç olmuşum gibi. Öyle tarifi olmayan bir acı hakimde yüreğimde ...
Bahar gelmişti ama can suyumu çalmışlardı benden, açmıyordu rengarenk çiçeklerim.
Yıkım denilen şey bu olsa gerekti. İnandığım her şey sanki bugün ufak ufak yıkılmaya başlamıştı yeniden.
Sevdiğim dediğim, beraber hayaller kurduğumu adam önce beni başka bir kadın için yüzüstü yere bırakmıştı. Asla bitmez, ne olursa olsun başımıza ne gelirse gelsin daima elimden tutar dediğim, sonsuz güvendiğim adam, beni ilk yıkılşımda terkedip gitmişti. Evliliğimizi bitirmişti. Şimdi de tam her şey yoluna girecekken gelmiş bana pişmanmış gibi konuşmuştu. Bir heves için beş senemin heba olması bana çok ağır geliyordu. Hiç kalbim yokmuş gibi üstümde tepinilmesi canımı yakıyordu. Bir hiç uğruna mahvoluşum en çok canımı yakandı.
Benden beklentisi neydi üstelik, pişmanmış gibi konuşunca, onu affedeceğimi mı düşünmüştü.
Ben onun gözünde bu kadar acınası mıydım? Sanırım bunu hiç bir zaman bilemeyecektim. Ne farkederdi bilsem hem, Ege artık asla hayatıma dahil olmayacaktı. Buna asla müsade etmezdim.
Tam Ege'nin pişman oluşunu hazmedememişken, yıllarca yüz yüze baktığım, çocukluk anılarımda rol sahibi olan adam, haykırırcasına bana aşık olduğunu söylemeşti. Ne ara ve nasıl bu şey içine düşmüş olduğunu anlayamıyordum.
Kavrayamıyordum.
Bu şey diye adlandırdığım her ne ise. Aşk demeye korktuğum şey. Sevda demeye korktuğum şeyin içine düşmüştü. Bir insan nasıl bana aşık olurdu ki? Basit bir heves olmasını diledim. Ege benen çok şey alıp götürmüştü, en başta da aşka olan inancımı ve güvencemi. Yediremiyordum birinin bana aşık olabileceğini. Aklımda sürekli şu soru vardı.
Ben sevilmeye sahiden layık mıyım?
Ege'nin bana bıraktığı en büyük miras - daha doğrusu travma- buydu. Atlatamamıştım demek, aşağılık kompleksi oluşmuştu ben de sanırım. Kabullenemiyordum birinin beni gerçek anlamada sevebileceğini. Birinin beni sevmesi, beni düşlemesi bunların hepsi adlandıramadığım şekilde beni ürkütüyordu.
Belki de sadece basit bir hevesti bana kaşarı hissettikleri.
Kendimi kandırdığımın farkındayım, çünkü biliyordum ki hiç bir heves sekiz sene sürmezdi.
Ben onu insan olarak sahiden seviyordum, ince düşünceliydi mesela, düğün günü önümde eğilip bağcıklarımı bağlamıştı düşümeyeyim diye. Sözünün eriydi, çalışkandı ve nerde ne konuşacağını bilen aklı başında biriydi. Ama sadece bu kadar. O bundan öteye gidemezdi benim için. Ben ona hiç gerçek anlamda o gözle bakmamıştım.
En çokta bunu anlamıyordum ya, ben bunu nasıl hiç farketmemiştim? Bir yanda bana beş sene tahammül edemeyen bir adam varken, diğer yanda ise tek taraflı sevgiye sahip bana sekiz senedir uzaktan uzağa hisler beslediğini söyleyen bir adam vardı. Tuhafıma gidiyordu hiçbir karşılık beklemden, başkasıyla evli olduğum halde vazgeçmeyip, neyi beklediğini bile bilmeden beni beklemesi.
Ona farketmeden yanlış bir tavır veya harekette mi bulunmuştum da umut vermiştim? Beni neden sevmişti? Sevmemliydi beni. Ben sevilmek istemiyordum ki.
Beni sevenler beni bu hale getirmemiş miydi?
Yoktu işte sevilmeye gücüm.
Yok.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Altın Tozu
RomanceSevdiğiniz adam bir gün gelip, ben başkasına aşık oldum deseydi ne yapardınız? Saat kırıldı diye zaman durmuyormuş. Bir insan gitti diye, diğeri ölmüyormuş. "Şu son bir yıldır her şey çok değişti. Değiştin. Değiştim. Yıkıma uğrattı şu son bir yılda...