'Senin almaya cesaret edemediğin riskleri alanlar, senin yaşamak istediğin hayatı yaşarlar.'
⚜️
Ve hayat acıta acıtada olsa devam ediyordu.
Dün gece uyuku sersemiyle Ayla'nın 'Tamam Emir ben yarın sabah Ada'yı kendi elimle sana teslim edeceğim,' dediğini duymuştum ve gerisi yoktu. Sanırım abim bir müddet daha kapıda Ayla ile bir şeyler konuşmuştu ama zihnim beni uyumaya zorladığı için yenik düşüp uyumuştum.
Sabah erkenden uyanıp Ayla ile beraber bizim eve geçmiştik, her ne kadar Ayla'ya senin gelmene gerek yok desemde ısrarla benimle gelmişti , bana her ne kadar 'Ben de Emir'i görmek istiyordum zaten' desede, daha çok abime söz verdiği için beni sahiden de kendi elleriyle teslim etmek istiyordu. Bir nevi 'Bak o iyi, kızı sıkboğaz etme,' demek istercesine.
Öylede olmuştu, eve vardığımızda beklediğimin aksine abim bana 'Hoşgeldin, nasılsın?', harici hiçbir şey sormamıştı. Gözlerindeki o deli gibi merakın sinesini görebiliyordum, ama Ayla onu dün her nasıl ikna ettiyse abim asla üstüme gelip bazı şeyleri irdelememişti.
Daha saat sekiz olduğu için üçümüz beraber kahvaltı hazırlamıştık, kafam her ne kadar dünde olsada, onlarla vakit geçirmek bana iyi gelmişti. İkisinin mutfakta yankılanan kahkahaları banada bulaşmıştı.
Öyle birbirleri için yaratılmışlardı ki, bir elmanın yarısı gibilerdi. Gülümseyerek onlar için içimden sürekli dualar ediyordum bu mutlukları daima sürsün ve katlanarak artsın diye. Öyle temiz ve saf seviyorlardı ki birbirlerini, gıpta ediyordu insan böyle bir sevdaya.
Saf sevgiydi.
Yalansız, dolansız, ihanetsiz.
İkiside en çok hakedendi bu aşkı.
Bazılarına cehennem olan hisler, bazılarının cennetiydi işte...
Hayatın cilvesi tam olarak bu iklemde gizliydi.
Üçümüz kahvaltımızı sohbet ede ede yapmıştık. Artık son çaylarımızı içip onları işe uğurlamaya hazırlanıyordum. İki hafta sonra ben de bu sabah koşuşturmasına dahil olacaktım, ve bunun için hala heyecanlıydım, bir süre sonra sabah erkenden kalmanın zulüm gibi olacağını bilsemde, yinede heyecanlıydım işte.
Kapının zil sesiyle, yudumladığım çayımı masaya bıraktım ve elimle onlara kalkmayın der gibi durdurdum. "Oturun siz ben bakıyorum."
Sandalyeyi itip, kapıya yürüdüm ve açar açmaz dünki sinirim azalmış olsada hala yerli yerinde olduğunu bir kez daha farkettim. Yüzü anında rahatlar bir ifadeye büründü. "Ada, sonunda." Dedi şükür edercesine.
Gelince alelade telefonumun ekranında Ilgın'dan bir sürü mesaj ve arama geldiğini görmüştüm ama hiçbirine bakmamış, yeniden kilitlemiştim ve bir kenara koymuştum telefonumu.
Düz bir ifadeyle ona bakmaya devam ettim. "Ada ne olur şöyle bakma bana, haksızım biliyorum ama önce bir anlatayım, lütfen." Dedi üzgünce. Gözlerinin altı uyumadığına dair emareler veriyordu.
Kapıyı açık bırakıp yeniden masaya doğru yürüdüm. Sandalyemi yeniden çekip otururken, abim anlamaz gözlerle bir bana bir ona bakıyordu. Ayla'ya döndüm, "Ayla arkadaşın gelmiş." Diyerek hiçbir şey olmamış gibi çayımı elime aldım, ama içim içimi yiyordu, gerildikçe geriliyordum. Sırtım kapıya dönük olduğu için hareketlerini de göremiyordum.
Abimin çatılmış bakışları ikimizin arasında mekik dokuyordu sadece onun farkındaydım. "Ne oluyor size, siz küs müsünüz?" Kapının usulca kapanma sesi ve ardından adım sesleriyle bura geldiğini anladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Altın Tozu
RomanceSevdiğiniz adam bir gün gelip, ben başkasına aşık oldum deseydi ne yapardınız? Saat kırıldı diye zaman durmuyormuş. Bir insan gitti diye, diğeri ölmüyormuş. "Şu son bir yıldır her şey çok değişti. Değiştin. Değiştim. Yıkıma uğrattı şu son bir yılda...