'İnsan sevince aptallaşır.'
⚜️
Ve bir yenisi daha eklenmişti çiçeklerimin yanına bugün, nergis.
Son bir haftadır masamın üzerine bir kaç poğaça ve sadece tek dal çiçek bırakılıyordu itinasız. Bu çiçekler her gün değişiyordu. Kasımpatı, kardelen, şebboy, sıklamen ve nergis. Bunun kimi bıraktığına düşünmeme, kafa yormama bile gerek yoktu, poğaçamın tadından bile belliydi kimin bıraktığı. Kimin elleriyle yaptığı. Kenan.
Ölmüş duygularımı yeniden dirilten adam.
Geçen günlerde bir konuşmamızda demiştim ki, çok erken uyanıyorum kahvaltı yapmaya bile üşeniyorum artık işe giderken, yirmi dakika daha fazla uyurum kahvaltı yapmam demiştim, o günden sonra bu olay vuku bulmaya başlamıştı. Üstelik okula nasıl giriyor masama bunları bırakıp kimseye görünmeden çıkıyor anlamış değildim. İlk gün sınıfıma girdiğimde önce başkasının yanlışlıkla buraya koymuş olabileceğini düşünmüştüm ama bu mümkün değildi, zaten poğaçanın tadına bakıncada benim için olduğunu anlamıştım.
Vicdansız, çok güzel düşünüyordu beni.
Nergisimi bir bardağın içinde suda duran diğer çiçeklerimim yanına yerleştirdim. Baharı erkenden getirmişti bana bu kış günlerinde. Masamda rengarenk duran çiçeklerim çok güzel duruyordu, her baktığımda aklıma o düşüyordu, gözleri, bende uyandırdığı duygular, her şey.
Geçen gün Kenan atölyeye gelememişti, sabah erkenden karargaha gitmesi gerekmişti ve o günden sonrada bir kaç mesaj harici konuşmamıştık, yoğundu sanırım ama bu yoğunluğun içinde her sabah masamda yinede çiçeğim ve poğaçam oluyordu.
Bu akşam yeniden atölyeye gidecektim, buluşmaları sıklaştırıp bir an önce tasarım aşamasını bitirip erkenden yapım aşamasına geçmek istiyorduk.
Hani her işin bir zorluğu vardır derler ya, benim işimin de çok zorluğu vardı, çocukları bu kadar çok sevmeseme çekilecek çile değildi öğretmenliği. Bazı günler canım çıkıyordu, parmağımı kaldırmaya bile ne gücüm ne takatim kalıyordu, ama bir gülüşlerine her zaman kanardım, unuturdum ağrıyan sırtımı, kollarımı. Bugünde öyle yorgun bir gün olmuştu.
Yoğun ve yorucu bir günün ardından, eve uğramadan direkt atölyeye geçtim.
Atölyenin yokuşundan çıkar çıkmaz tanıdık arabayı görmemle içimde bir heyelan cereyan etti. Karnımdaki kramplar, içimde uçuşan kelebekler o arabadan çıkınca daha da şiddetlenmişti. Kapısını yavaşça kapatıp yokuştan çıkan bana yarım ağız gülümsedi. Yokuştan çıkıp hızla yanına vardım. Siyahlara bürünmüştü kazağı ve pantolonuyla. Yanına varırken tam önünde durdum.
"Ne yaptın ettin sonunda geldin değil mi buraya?" Dedim gülümserken.
"Kaç gündür gece gündüz her işimi halledip buraya gelmek için çabalıyorum ben, elbette gelecektim." Dedi buna niye şaşırdın der gibi. Demek ki ondan bir haftadır ortalıkta yoktu, manyak adam.
Başımı iki yana salladım, inanılmazdı bu adam.
"Sen nereden buldun burayı?"
"Sence?"
Feride'den.
Bir dakika ya.
"Feride senle beni biliyor mu?" Dedim gözlerim iri iri açılırken. Gülümsedi.
"Onun yerine bugün ben atölyeye gitmek istediğimi söyledim, o da pek sorgulamadı, Feride zeki kızdır pek tabii niye geldiğimi anlamıştır."
"Kenan!" Dedim sızlanarak. Daha ortada bir şey yokken insanların bilmesini istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Altın Tozu
RomanceSevdiğiniz adam bir gün gelip, ben başkasına aşık oldum deseydi ne yapardınız? Saat kırıldı diye zaman durmuyormuş. Bir insan gitti diye, diğeri ölmüyormuş. "Şu son bir yıldır her şey çok değişti. Değiştin. Değiştim. Yıkıma uğrattı şu son bir yılda...