9. Bölüm

12.4K 722 71
                                    

'Hiç kimse özgür değildir. Herkes kendi zihninin esirirdir.'

⚜️

Ege bana öyle bir kazık atmıştı ki ben ondan sonra belimi kaldıramamıştım, evet acısı belki eskisi gibi değildi ama hala ordaydı.

Ege benim hayatımın en ortası olmuştu, hayatım olmuştu. Biz bir yola adım atarken beraber sözler verip atmıştık, o beni çok seviyordu, ben onu. Sonra bir gün bir şeyler değişti, benim içim öldüğünü bittiğini söyleyen adam, gün gelip ben başkasına aşık oldum diyebilecek kadar değişmişti her şey hem de. Beni hiç sevmemiş gibi. Benim elimi tutan, bana aşık olduğunu söyleyen, ve bensiz yaşayamayacağını iddia eden adam o değilmiş gibi, hayatım dediğim kişi gelip tereddütsüzce hayatımı altüst etmişti.

Öldüm zannettim o vakitler, bir daha asla toparlanabileceğime dair zerre ümidi olmayan birine dönüşmüştüm. Toparlanmıştım toparlanmasına ama sen bir de içime sor nasıl toparlandın diye.

Zaman geçiyordu ve insanlar değişiyordu.

Ben öyle büyük bir yıkıma uğramıştım ki en güvendiğim adam tarafından, o bana sevginin sonsuz bir şey olmadığımı kanata kanata öğretmişti, meğerse sevgi bitebiliyormuş. Bir gün biri seni çok severken başka bir gün kolayca senden vazgeçebiliyormuş.

Benim için bazı şeylerin biteli çok oluyordu, aşk gibi, evlilik gibi. Korkuyordum artık, yine yeniden bunları yaşamaktan. Ben aynı yıkama uğrarsam alacağım darbeleri hesap edemiyor ve aşk dediğimiz şeyden kaçıyordum. Yakalanırsam yeniden düşmekten, yaralanmaktan delisiye korktuğumdandı bu kaçış.

İnsanım, şaşarım, beşerim. Belki zaman gelir bu fikirlerim değişir, ama ben artık bir daha kolay kolay birine hayatımı teslim edecek kadar güvenebileceğimi de hiç zannetmiyordum.

Darbe en beklemediğinden gelince, insan belini kolay kolay doğrultamıyorumuş.

"Ilgın sık boğaz etmesene beni, ben de bilmiyorum diyorum sana." Anlamıyordu kız yok gerçekten anlamıyordu.

"Nasıl bilmiyorsun? Bu adam benim kapımda bitmedi Ada karakoldan çıkar çıkmaz, senin kapında bitti!" Bir yanda patatesleri ve soğanı karıştırırken diğer yandan Ilgın'a, Kenan abinin öğlen öğlen kapımda ne gezdiğini anlatmaya çalışıyordum, üstelik ben de bilmediğim halde. Yani aslında biliyordum ama salağa yatmak işime geliyordu şu an. "Adam evine gitmeden sana gelmiş."

Öyle yapmıştı. Bana gelmişti. Sözünde durduğunu görmem için. Bir daha ona hayal kırıklığı ile bakmayayım diye, bana gelmişti.

Hızlanan nefesimi sinirime bağlıyordum.

"Bak Ilgın biraz daha sabrımı zorlarsan elimdeki bu tahta kaşıkla ağzına yapıştırmak zorunda kalacağım!"
Ben, Kenan abi ve ona dair muhabbetlerden kaçmaya çalıştıkça, Ilgın burnumun dibine dibine sokuyordu onu. Ben içimden düşünüyordum, Ilgın pat pat dışından dışından söylüyordu ve beni daha büyük bir çıkmaza sokuyordu.

Dediğimi umursamadı bile, elindeki salatalığı tavana baka baka çiğnedi bir müddet. Düşünüyordu, ama beni delirtecekti onun bu hin düşünceleri. Lokmasını yuttu ve ağzını yeniden açarken ona hiç bakmıyormuş gibi yeniden ocağa döndüm. "Ben sana diyorum bak, bu Kenan abi de bir iş var, yani ne alaka, düşün biraz Adoş, altüstü mahallede bir kaç kez gördüğü kadının, eski kocası sırf o kadını aldattı diye niye el alemin düğününde onu dövüp, üstelik, bak üstelik diyorum bu mevzunun üzerinden bir yıl geçmiş ve sen o kadını son on senede bir elin parmağını geçmeyecek kadar görmüşsün. Niye bu kadar içselleştirdi konuyu mesela? Sen neden gidipte onun eski kocasını dövüp karakolluk olup, sonra da çıkar çıkmaz o kadının yanına gelesin ki? Tuhaf çok tuhaf!"

Altın TozuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin