🐺31.Bölüm🐺

285 26 0
                                    

𐰴𐰍𐰣𐰞𐰍𐰑𐰀: 𐰴𐰆𐰯: 𐰉𐰕: 𐰴𐰃𐰡𐰢: 𐰖𐰍𐰾𐰃𐰕: 𐰴𐰃𐰡𐰢: 𐰸𐰆𐰯: 𐰢𐰭𐰀: 𐰚𐰇𐰼𐱅𐰃: 𐰃𐰾𐰏: 𐰚𐰇𐰲𐰏: 𐰋𐰃𐰼𐰇𐰼: 𐰉𐰆𐰨𐰀: 𐱅𐰇𐰼𐰇𐰏: 𐰴𐰕𐰍𐰣𐰯: 𐰃𐰤𐰢: 𐰚𐰇𐰠𐱅𐰃𐰏𐰤: 𐰇𐰕𐰃: 𐰨𐰀: 𐰚𐰼𐰏𐰚: 𐰉𐰆𐰡𐰃: 𐰴𐰭𐰢: 𐰴𐰍𐰣: 𐰆𐰲𐰑𐰸𐰑𐰀: 𐰃𐰤𐰢: 𐰚𐰇𐰠𐱅𐰃𐰏𐰤: 𐰘𐰃𐱅𐰃: 𐰖𐱁𐰑𐰀: 𐰴𐰞𐱃𐰃: [...]:

~halkı alıp kendime bağladım. Türklerin düşmanlarını yok ettim. Onların hepsi bana bağlandılar, şimdi bize hizmet ediyorlar. Bunca yasayı düzenledikten sonra küçük erkek kardeşim Kül Tigin kendisi bu şekilde vefat etti. Babam kağan vefat ettiğinde küçük erkek kardeşim Kül Tigin yedi yaşındaydı …~

🏹

"Kabul etmesi çok zor olsa da, gerçekler daima acı vericidir. Kitabın sayfaları giderek azalmış durumda. Efsanenin buradaki kısmı, kısa süre içinde tamamlanacak. Ve nasıl tamamlanması gerektiğine de siz karar vereceksiniz. Ya burada kalıp buradaki sevdiklerinle beraber ölmeyi seçeceksin ya da... Ya da sevdiğin tarafından kalbinden hançerlenip geleceğine geri döneceksin."

Dedenin söyledikleri aklımdan çıkmak bilmiyordu. O bunları söyleyip sözlerini bitirdiği vakit son sürat koşarak çadırıma koştum ve yastığımızın altına koyduğum kitabı elime aldım. Son çizilen resim şu an kitabı elime aldığım ana aitti.

Baktığım zaman... Gerçekten boş sayfaların giderek azaldığını gördüm. Hatta... Hatta neredeyse hiç kalmamıştı. Gerçekten bitecek miydi? Kitap tamamlanacak mıydı?

Çadırımda oturmuş ve derin düşüncelere dalmıştım. Ne yapacağımı bilemez hâldeydim.

Bir anda çadırın kapısı açıldı. Korkarak kapıya döndüm. Barlas içeri girdi. Ona bir şey belli ettirmemeliydim. Zaten şu an yeterince üzgündü ve yüzünden düşen bin parçaydı.

Zor da olsa gülümsedim. Ayağa kalktım. Yanına gittim.

"Hoş geldin. İyi misin?"

Karşısına geçmeden büyük adımlar attı ve beni kendisine çekerek sarıldı. İyi değildi tabii ki de. Bunu sormam bile salaklıktı.

Ben de ihtiyacım olduğu için ona sıkı sıkı sarıldım. Başımı boynuna gömdüm. Kokusunu derin derin içime çektim.

Senden ayrılmak istemiyorum Barlas. Seni bırakıp gitmeyi istemiyorum. Sensiz bir hayat nasıl geçer bilmiyorum. Geçmez ki. Geçmez.

🏹

Kapgan Kağan'ın huzurunda; buyruğundaki devlet adamları, Şadlar, Tarkanlar ve yüksek rütbeli kişiler olarak toplanmıştık. Barlas yine tam yanımdaydı.

"Hazırlıklarımız tamam. Ordumuz ve pusatlarımız tamam. İmparatoriçe Wu'ya bir aramıza hoşgeldiniz demenin ve Türklerin kim olduğunu tanıtmanın vakti geldi. Hazırlanın. Bu gece yola koyuluyoruz. Ling-Çov'a saldıracağız. Taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmayacağız. Dizliye diz çöktürüp, başlıya baş eğdireğiz. Ata yadigârı pusatım gök girip kızıl çıksın ki, atalarımın bana bıraktığı emaneti kanımın son damlasına kadar koruyacak ve yeni şanlı zaferlerle Türk'ün adını her yere duyuracağım! Duyuracağız! Esir Türkleri kurtarıp bayrağımız altında bir kılacağız!"

Herkes oldukça gaza gelmiş ve pusatlarını havaya kaldırıp bağırmaya başlamıştı.

"Gök girsin, kızıl çıksın! Gök girsin kızıl çıksın!"

Bu ifade Türk tarihinin en önemli yeminlerindendir.

Yeni su verilmiş çelik üzerindeki mavi rengi görmedikçe anlamı kavranılamayan bir yemindir. Kızıl ise kanın rengidir. Ayrıca Türklerde silah üzerine yemin etme geleneğinin ilk örneğidir. Kılıç kabzası tutularak söylenen bu yeminin anlamı "eğer sözümde durmazsam bu kılıç bedenime gök gibi girsin, kanıma bulanarak çıksın"dır.

Kaderin Kitabının Efsanesi (Eski Versiyon)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin