𐱅𐰇𐰼𐱅: 𐰉𐰆𐰞𐰭: 𐰴𐰆𐰯: 𐰖𐰍𐰃: 𐰼𐰢𐰾: 𐰾𐰇: 𐰾𐰇𐰠𐰯𐰤: 𐱅𐰇𐰼𐱅: 𐰉𐰆𐰞𐰭𐰑𐰴𐰃: 𐰉𐰆𐰑𐰣𐰍: 𐰴𐰆𐰯: 𐰞𐰢𐰾: 𐰴𐰆𐰯: 𐰉𐰕: 𐰴𐰃𐰞𐰢𐰾: 𐰉𐱁𐰞𐰍𐰍: 𐰘𐰰𐰦𐰼𐰢𐰾: 𐱅𐰃𐰕𐰠𐰏𐰏: 𐰾𐰇𐰚𐰇𐰼𐰢𐰾: 𐰃𐰠𐰏𐰼𐰇: 𐰴𐰑𐰺𐰴𐰣: 𐰘𐰃𐱁𐰴𐰀: 𐱅𐰏𐰃: 𐰚𐰃𐰼𐰇: 𐱅𐰢𐰺𐰴𐰯𐰍𐰴𐰀: 𐱅𐰏𐰃: 𐰸𐰆𐰦𐰺𐰢𐰾:
~Dört bucak hep düşman imiş. Ordular sevkederek, dört bucaktaki halkları hep almış hep (kendilerine) bağımlı kılmışlar. Başlılara baş eğdirmiş, dizlilere diz çöktürmüşler. Doğuda Kingan dağlarına kadar, Batıda Demir Kapı'ya kadar(halklarını) yerleştirmişler.~
🏹
Atın üzerinde ilerlerken yol boyunca çevremi gözetleyip durdum. Her yer ağaçlık, her yer orman olduğu için neredeyse hiçbir yeri aklımda tutamadım.
Beni önceki yerde bıraksalar hayatta buraya kadar yeniden gelemem.
Sanırım hana geldik. Çünkü etraftaki insanlar giderek artmış ve esnaflar gün yüzüne çıkmaya başlamıştı.
Yanından geçtiğimiz herkes garip bakışlarını üzerime dikiyordu. Gerçekten çok rahatsız ediciydi. Bazen utanıyor ve kimseye bakmamak için sadece Barlas'ın sırtıyla bakışıyordum.
En sonunda Barlas atını durdurdu. İnme vaktinin geldiğini anlayıp atın üzerinden indim.
Kapgan karşımdaydı.
"Normalde olsa kim olduğunu öğrenmeden seni kesinlikle bırakmazdım. Ama sana hem bir can borcum var hem de nedensizce güveniyorum. Üzerine gitmeyeceğim. Bizden bu kadar. Kendine dikkat et."
Kendisini tek ve hızlı hamlede atın üzerine attı. Barlas'ın arkasına yerleşti. At ile beraber birkaç adım gitmişlerdi ki arkasına dönüp bana baktı ve hızla bir şey fırlattı.
Üzerime gelen şeyi refleksle tuttum. Bu bir keseydi.
Ne olduğu şıkırtısından anlaşılıyordu zaten. Ağzım şaşkınlıkla aralandı. İtiraz da edemedim. Çünkü at koşmaya başladı. Kapgan da sesini yükselterek bağırdı.
"Seni biraz olsun idare eder! Hoşçakal!"
At giderek gözden uzaklaştı ve arkalarından hayranlıkla bakakaldım. Bu paraların değerlerini biliyordum. Üniversiteyi Edebiyat bölümünden mezun olarak bitirdim. Ancak tarih ve arkeolojiye olan merakım bir an olsun azalmadı. Sıkı sıkıya takip ettim. Zaten bölümümüz de bu iki alanla yakından ilgiliydi. Tarihçiler ve edebiyatçılar üniversitemde aynı katta eğitim alıyordu. Boşluğum olduğu zaman mutlaka karşı sınıflardaki tarih derslerine girer ve severek derslerini dinlerdim.
Çevredekilerin gözüne çok fazla batıyordum. Herkes beni bir şekilde işaret ederek hakkımda konuşuyordu. Şu kıyafetlerimden bir an önce kurtulmam lâzım.
Çevremdeki esnafların dükkânlarına baka baka ilerlemeye başladım. Kıyafet satan bir dükkânı görüp heyecanla oraya girdim. Kendime kıyafet seçmeye başladım ama normalde giyilen etekli kıyafetleri istemiyordum. Rahat edebileceğim, pantolonlu kıyafetler istiyordum. Pantolon ne ya? Ah...
Teker teker aramaya başladım. Sonunda kırmızı ve siyah renkli parçalarla bir kombin yapabildim. Ayağıma geçirebileceğim, dönemin güzel bot tarzı ayakkabılarından da aldım.
Hepsinin parasını vererek bu sefer de silah satan bir esnafa uğradım. Henüz üzerimdekileri değiştirmediğim için o da bana çok garip bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaderin Kitabının Efsanesi (Eski Versiyon)
Ficção HistóricaKaderin Kitabının Efsanesi kitabının ilk yayınlandığı düzensiz hâlidir.