𐰇𐰚𐰇𐰤: 𐰚𐰇𐰼𐰏𐰇𐰭𐰤: 𐰇𐰲𐰇𐰤: 𐰃𐰏𐰓𐰢𐰾: 𐰋𐰃𐰠𐰏𐰀: 𐰴𐰍𐰣𐰭𐰀: 𐰼𐰢𐰾: 𐰉𐰺𐰢𐰾: 𐰓𐰏𐰇: 𐰠𐰭𐰀: 𐰚𐰦𐰇: 𐰖𐰭𐰡𐰍: 𐰖𐰉𐰞𐰴: 𐰚𐰃𐰏𐰇𐰼𐱅𐰏: 𐰖𐰺𐰴𐰞𐰍: 𐰴𐰦𐰣: 𐰚𐰠𐰯: 𐰖𐰪𐰀: 𐰠𐱅𐰓𐰃: 𐰾𐰇𐰭𐰏𐰠𐰏: 𐰴𐰦𐰣: 𐰚𐰠𐰯𐰤: 𐰾𐰇𐰼𐰀: 𐰠𐱅𐰓𐰃: 𐰃𐰑𐰸: 𐰇𐱅𐰰𐰤: 𐰖𐰃𐱁: 𐰉𐰆𐰑𐰣: 𐰉𐰺𐰑𐰍: 𐰃𐰠𐰏𐰼𐰇: 𐰉𐰺𐰃𐰍𐰢𐰀:
~Türk halkı hatalarından dolayı pişman ol ve tövbe et! Asî yaradılışlı olduğun için seni beslemiş olan bilge hakanının refah ve huzur içerisindeki ülkesine karşı sen kendin hata ettin, nifak soktun. Öyle olmasaydı silahlı düşmanlar nasıl ve nereden gelip sizi dağıtabilecek, mızraklı düşmanlar nereden gelip sizi yurdunuzdan sürebilecekti? Kutsal Ötüken dağları halkı, buraları bırakıp gittiniz. Doğuya gidenleriniz...~
🏹
Kafesten çıkarılır çıkarılmaz çevremizi saran askerlerin kılıçları eşliğinde mağaradan götürüldük. Ellerimizi bağlamak için birkaç asker ip getirmeye gitti. Hemen yanımda bulunan Barlas bana eğildi ve saçıma, kokusunu içine çeke çeke bir öpücük kondurdu. Sonra kulağıma fısıldadı.
"Canım vatanıma feda. Vatanımdan sonra şüphesiz en çok seni seviyorum bu cihanda."
Gözlerimi yumdum. İçim ürperdi ve tüylerim diken diken oldu. Kalbim çatlayacakmış gibi sızlamaya ve acımaya devam etti. Nefes almakta zorlanıyordum.
"Barlas-"
"Seni seviyorum ilk göz ağrım. Seni çok seviyorum."
Bana hiçbir şey söyletmiyordu. Tüm kelimeler boğazımda düğümleniyordu. Oysa konuşacak ne kadar şey vardı.
Gözlerim yine doluyordu. Ama ona söz verdim. Bu yüzden kendimi toparlamalıyım. Barlas'ımın bana vermiş olduğu görevi yerine getirmeli ve Bilge ile Kül Tigin'i canım pahasına Ötüken'e götürmeliyim.
Aklımda bir tek Barlas varken başka şeylere odaklanmak oldukça zor bir hâl alıyordu.
Gözlerimi Barlas'ın güzel gözlerinden ayırıp kimseye çaktırmadan yan gözlerle çevreme bakındım. Hemen yan tarafımda 2 asker vardı. O askerlerin arkasında da atlar hazırlanıyordu.
Ellerim şu an bağlı olmadığı için yapabilirdim. Ancak yine çok hızlı olmalıydım. Sağ ve sol koluma tiginlerimizi alıp ata atlamak zor, hatta benim için neredeyse imkânsızdı.
Her şey olacağına varırdı. Onu da o zaman hâlletmeye karar verip Barlas'a gözlerimle 2 askeri işaret ettim. Askerlere baktı. Sonra da atlara. Başını aşağı doğru indirerek anladığını belirtircesine beni onayladı.
Bilge ve Kül Tigin'e baktım. Başlarını geriye doğru eğmiş bana bakıyorlardı. Belimi eğerek onlara eğildim. Sayda ileride bir Çinli komutan ile konuşuyordu.
"Hazır olun balalar. Gideceğiz buradan."
Bilge kısık sesiyle konuştu.
"Yan taraftaki atlardan birine mi atlayacağız eke(abla)?"
Onu onayladım.
"Evet."
Hemen ardından;
"Eke(abla)..."diye fısıldayıp Kül Tigin konuştu.
"O zaman yandaki 2 askeri ve atın başındakileri öldürmek için bunlar sana lâzım olacak."
Sağ kolu tamamen bedenimle birleşik gibiydi. Sağ kolunu çevresine baka baka kaldırdı ve minik eli ile zor tuttuğu 2 hançeri uzattı. Minik eli titriyordu çünkü 2 hançerin kalın kabzalarını o minicik ele sığdıramamıştı. Düşürmemek için sıkıyordu. Hatta kendi dişlerini bile. Eli bembeyaz olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaderin Kitabının Efsanesi (Eski Versiyon)
Ficción históricaKaderin Kitabının Efsanesi kitabının ilk yayınlandığı düzensiz hâlidir.