Söğütlüçeşme metrobüsünden inerken aslında her şey herhangi bir gün gibi gözükse de hayatımın en tahmin edilemez günlerini yaşıyordum. Bu metrobüsten ve bu duraktan daha önce defalarca kez inmiştim ama hiçbir zaman Dusan Tadic'in beni özel olarak davet ettiği maça doğru gitmemiştim. Daha önce hiç futbol maçına bile gelmemiştim daha doğrusu. İstanbul'da yaşamama ve Fenerbahçe'yi takip etmeme rağmen Passolig çıkarmaya üşenmiştim hep. Bu yüzden ilk kez stadyuma ilerlerken önümdeki Fenerbahçe formalı insanları takip etmekle yetiniyordum.
Vücudumu saran heyecan dalgasıyla birlikte Dusan'ın mesajlarını tekrar kontrol ettim. Yapacağım şey basitti aslında. Protokol kapısını bulmak, ismimi söylemek ve içeri girmek. Fakat vücudumu saran anksiyete nedense her şey ters gidecekmiş gibi hissettiriyordu.
Derin bir nefes alıp kendi kendime konuştum.
"Sorun yok, her şey sıkıntısız ilerleyecek."
Kalabalıkla ilerlerken bir yandan etrafıma bakıp gireceğim kapıyı bulmaya çalışıyordum. Bir süre sonra büyük harflerle yazılmış protokol tabelasını gördüm ve oraya doğru yürümeye başladım. Diğer girişlere nazaran çok daha sakin bir yerdi protokol girişi. Zaten epi topu kaç kişilik olabilirdi ki? Çok beklemeden içeri girdim ve oturmam gereken koltuğa oturdum.Futbolcular ısınırken stat dolmak üzereydi. Etrafıma baktığımda birçok kişiyi tanıdığımı fark ettim. Hayır bireysel olarak değil, sadece çok fazla magazin takip ediyordum. Kısa bir bakışla kim kimin eşi, kim kimin menajeri ayırt edebilmiştim hızlıca. Mesela çaprazımda İrfan Can Kahveci'nin karısı, arkamda Miha Zajc'ın sevgilisi yanımda ise Altay Bayındır'ın menajeri vardı.
Ortam desen var.
İnterneti ve magazini azaltmam gerektiğini kendime tekrardan hatırlatıp ısınan futbolculara odaklanmaya çalıştım. Stattaki inanılmaz gürültü duygularımı daha da yükseltirken derin nefes alarak kendimi sakinleştirdim. Ne Fener atak ne de panik atak geçirmenin sırasıydı şu an.
Yanımda bir hareketlilik hissettiğimde kafamı o tarafa çevirdim. Yine tanıdık yüzler vardı karşımda. İsmail Yüksek'in ablaları ve yeğenleri hemen yanıma yerleşiyorlardı. Ablalarından biri, sanırım adı Elif'ti, çantasıyla koluma çarptığında bana dönüp kibarca konuştu.
"Ay pardon, özür dilerim." Sorun yok anlamında elimi salladım. Kadın yanıma oturdu. Bir süre sessizlikten sonra bana dönüp konuştu. "Sık gelmiyorsunuz galiba, sizi daha önce görmemiştim."
"İlk gelişim." dediğimde kaşlarını kaldırdı.
"Futbolculardan birinin arkadaşı mısınız?" Bu soruyla birlikte Dusan ile olan ilişkimi hızlıca gözden geçirdim. Yani kanka olduğumuz söylenemezdi ama sanırım bir noktada arkadaştık.
"Denebilir." Kadının yüzüne bir gülümseme yayıldığında diğer yanımdaki kel adama doğru baktı.
"Altay'ın arkadaşısınız galiba." Altay'ın isminin duyulmasıyla menajerinin de bize baktığını hissetmiştim. Ona döndüğümde şaşkın bakışlarla bize baktığını gördüm.
"Ben... Yok hayır."
"Denk geldi sadece Elif abla." Diğer yanımdaki adam konuştuğunda kafamla onayladım onu.
"Koltuğum burası." diyerek destekledim.
"Yoksa... İsmail?"
"Elif, insanları darlamasan mı?" diye bir ses duyuldu yan koltuktan. "Siz onun kusuruna bakmayın. Bazen fazla heyecanlanıyor." Elini uzattı. "Ben Zeynep bu arada. İsmail'in ablasıyım. Elif de kardeşim." Sıcakkanlı konuşmasına karşın elini sıktım.
"Memnun oldum, Sevil ben de." Kimsenin adını vermeden kendimi tanıtıp aynı şekilde Elif'le de el sıkıştım.
"Sefa, Altay'ın menajeriyim." diye sağ tarafımdan da muhabbete katıldı Sefa. Onunla da aynı şekilde selamlaştım. İnsanlarla tanışmak olduğum ortamdan beni bir nebze uzaklaştırmış ve duygu yoğunluğumu azaltmıştı. Maç boyunca yaşanacak yoğun ses ve atmosferi düşündüğümde iyi de olmuştu. Her ne kadar Sefa'nın bana anlattığı Altay anları bir nebze bıktırsa da stattan adım attığım anda kendisiyle bir daha aynı ortamda karşılaşmayacağımı bilmek beni rahatlatıyordu. Hem zaten Altay Manchester'a transfer olmamış mıydı hâlâ? Bu adamın burada ne işi vardı?
Maç bizim kazanmamızla, daha da iyisi Dusan'ın gol atmasıyla bitmişti. Gol attıktan sonra önce kale arkasına doğru bir sevinç yapmış, sonrasında hocayla sarılmaya giderken protokol tribününden benimle göz göze gelip ufak bir göz kırpmıştı. Bunu benden başka kimsenin fark etmediğine emindim. Yoksa Elif Yüksek'in imalı sözlerine maruz kalırdım.
Maç bitiminde kalabalıktan sıyrılıp kaçmayı düşünüyordum. Bu gürültü ve kalabalık beni çok yormuştu. Dusan da burada olduğumu görmüştü ve bence davete icabet ettiğimi anlaması için gayet yeterliydi. Fakat Yüksek ailesi fertleri bugün beni bırakmamaya yeminliydiler.