"Tamam ya hallederiz onu, zaten bir tek renderı kaldı. Pazartesi biter o komple." Sinan harika bir zamanlamayla haftaya askere gidiyordu. İlk kez Büşra ve ben tamamen sorumlu olacaktık ve bunun gerginliğini ikimizden çok o yaşıyordu. Her ne kadar benim de vücudum kırmızı alarmda olsa da bunu yansıtmamaya çalışıyordum panik seviyesini arttırmamak için. Bunun yerine her akşam Dusan'ın kafasını ütülemek çok daha makuldü. Ben nasıl yapacağıma dair gerilirken o da bana her şeyin altından kalkabileceğimi söylüyordu. Öyle güzel açıklıyordu ki bir de, yapabileceğime inandığım noktaya çok yakındım.
"Diğeri ne olacak?"
"Ben yaparım onu da. Unut artık şu projeyi askere gideceksin." Büşra Sinan'ın bu anksiyetesinden bunalmıştı. O benden biraz daha çok güveniyordu bize sanırım.
"Ben yine size acil durumda arayacağınız birkaç numara bırakırım. Çok sıkışırsanız onları ararsınız."
"Kardeşim sen kızlara 1 senedir öğretmiyor musun bunları? Plana güven biraz ya." Metin arkadan Sinan'a laf attı.
"Tabii tabii." Sinan Metin'den bize döndü. "Atarım Whatsapp'tan numaraları." O numaralara ihtiyaç duymamayı umuyordum ama yine de elimizde bulunması iyi olacaktı.
Biz Sinan'ın askerlik süresince yapacağımız işleri planlamaya devam ederken Metin Twitter'dan video izleme seansına başlamıştı. Arada gülüyor ve bizim de izlememiz için Sinan'a yolluyordu.
"Ya bu Tadic, sağı solu belli olmayan bir adam kardeşim. İstediği kadar iyi oynasın benim gözümde sıfırdır. Bir insan karısını aldat..." Bilgisayardan gelen sesle oraya dönmüştü. Ama Metin videoyu durdurmuştu.
"Evet, bugünlük sosyal medya yeter."
"Açsana şunu." dedim oturduğum yerden kalkıp yanına ilerlerken.
"Kapattım geçti artık." Bilgisayar ekranını hafif eğmiş bir şekilde bana bakıyordu.
"Metin sen bunu göstermesen de ben bunu göreceğim zaten. O yüzden benim işimi zorlaştırma da aç." Metin bu dediğimden sonra sesli bir nefes verdi ve sayfayı biraz yukarı kaydırıp az önce geçtiği videoyu açtı.
"Ya bu Tadic, sağı solu belli olmayan bir adam kardeşim. İstediği kadar iyi oynasın benim gözümde sıfırdır. Bir insan karısını aldatıyorsa o adama güven ol-maz. Bu kadar söylüyorum bak. Ne utanması var ne arlanması, eşini bırakmış, üç çocuğunu bırakmış gencecik kızlarla zaman geçiriyor. Gördün değil mi o fotoğrafı? İyi futbol oynamaktan önce karakter olacak karakter. Ben hoca olsam kapıdan sokmam o adamı İsmail Kartal kaptan yapıyor. Yakındır pişman olması." Yaşını almış ünlü spor yorumcusunun lafı videonun bitmesiyle kesildiğinde titrek bir nefes verdim.
"Böyle düşünmüyorsunuz değil mi? Tanıştığımızda çoktan boşanma davası açılmıştı. Hem biz sevgili bile değiliz."
"Sevil." diye durdurdu Metin beni. "Açıklama yapmak zorunda değilsin. Bu beş para etmez adamları umursamaya bile değmez." Umursamamaya çalışıyordum. Elimden geldiğince bunları görmemeye çalışıyordum. Kim olduğumu bulup hesabımı dm yağmuruna tutanları engelliyordum ama üstümde hayatımda daha önce hiç hissetmediğim bir baskı vardı. Ne önümüzde beş proje olması ne de başka bir şey yarışabiliyordu bu baskıyla.
"Umursamıyorum, sorun yok." dedim ve sandalyeme geri geçtim.
Bu ilk spor yorumcusu değildi, son da olmayacaktı. Onlar konuşacaktı, karşı takımın taraftarları kışkırtıcı paylaşımlar yapacaktı, ortalık harlanacaktı. Ama Dusan bana hepsine sahada cevap vereceğine söz vermişti.
Ben boş boş bilgisayar ekranına bakarken Büşra'nın sesiyle odağımı ona çevirdim.
"Yarın ne giyeceksin bu arada?" Dizinin partisi yarındı. Odağımı diğer şeylerden uzaklaştıracak iyi bir bahaneydi bu.