On Bir

667 46 22
                                    

İşten ilk ayrıldığım zamanlarda her ay mutlaka birlikte kahvaltı yapıp arayı kapatacağımıza dair bir anlaşmamız vardı stüdyo ekibiyle. Ama bu anlaşmamızı hiçbir zaman yerine getirememiştik.

İlk zamanlarda depresyon ve panik atak tedavim sebebiyle pek evden çıkamıyordum. Yaza doğru kendimi tam toparlamışken Avrupa Şampiyonası nedeniyle birkaç ayı Dusan'la Almanya'da geçirmiştik. Sonrasında onlar dizi çekimlerine başlamışlardı, dizi çekimi biter bitmez de ben dışarıdan iş almaya başlamıştım ve sürekli görüşür olmuştuk.

Ama son zamanlarda durumlar biraz değişmişti, bir süredir yine birbirimizi göremez olmuştuk. Gerek piyasanın durgunluğu, gerek benim yaşadığım malum olaylar ve Sırbistan'a gitmem sebebiyle bir süredir hiçbiriyle görüşemiyordum. Hayatımızdaki yenilikleri paylaşmak için bir kahvaltı ayarladığımda hepsi tamam demişti.

Şu an ise tam buluşma yerine doğru evden çıkmak üzereydim. Ama canımın içi kocam beni durdurmamış olsaydı.

"O taraflar soğuk olur. Montunu çıkarınca giyersin." diyerek elime bir hırka sıkıştırmıştı. "Rüzgar esen taraflarda oturmayın olur mu? Bir de bere mi taksaydın acaba? Ya da atkı? Üşüteceksin."

"İyiyim, merak etme. Zaten arabaya bineceğim, ineceğim, tekrar içeri gireceğim. Soğukta kalmayacağım yani." Montumun fermuarını biraz daha yukarı çekerken konuşmaya devam etti.

"Vitaminlerini aldın mı yanına? Demir ilacını da çıkmadan iç." Montun fermuarını nefes alabilmek için indirdim tekrardan. Kan değerlerim fazla düşük çıktığı için doktor birçok takviye yazmıştı. Dusan ise bu durumu fazlaca içselleştirmişti.

"Aldım. Merak etme. İçtim de." Yaptığı her şeyi beni düşündüğünden yaptığını biliyordum ama ben sıkılıyordum birazcık.

"Eğer bir sorun olursa hemen beni ara. Ulaşamazsan kulübü ara, antrenmanda da olsam haber verirler."

"Hiçbir sorun olmayacak." Yanaklarını kavradım. "Sadece arkadaşlarımla kahvaltı yapacağım, bu kadar." Dudağını öptüm ve geri çekildim. "Görüşürüz."

"Görüşürüz sevgilim." Tam ayakkabılarımı giymek için eğilecektim ki yine müdahale etti.

"Dur, ben giydiririm."

"Dusan abartıyorsun ama." Yine beni bunaltma derecesine gelmişti.

"Abartmıyorum, eğilip belini zorlamanı istemiyorum sadece." Ayakkabımı giydirmeye başladı.

"Bugüne kadar 7 haftalık hamile olan kimse ayakkabısını giydi diye bir sorun yaşamamıştır."

"Olsun." Ayağa kalktı. "Ben senin hiçbir zorluk yaşamanı istemiyorum." Bana gülümseyerek bakıp yanağımı öptü derin bir nefesle birlikte. Bu hareketiyle yine yumuşamıştım ve içimdeki minik öfke kırıntıları silinip gitmişti.

"Gitmem lazım artık." dedim sırıtarak. Kapıya ilerleyip kapıyı açtım.

"Sevil." Üç yıldır birlikteydik, birkaç aydır evliydik, çocuğumuz olacaktı ve ben hâlâ o adımı Sırp aksanıyla söylediğinde beyin fonksiyonlarımın bir kısmını kaybediyordum.

"Efendim."

"Seni seviyorum." Güldüm.

"Ben de seni seviyorum." Otoparktan arabamı alana kadar salak salak saçımla oynamıştım bu diyalogdan sonra.

Buluşacağımız mekana geldiğimde Büşra ve Mithat gelmişti. Onlarla konuşurken Metin, en son da trafiğe söve söve Sinan gelmişti.

Hangi kahvaltı menüsünü söylesek adı altında yaptığımız uzun tartışmalar sonrası sonunda karar verip sipariş vermiştik.

Enchanted / Dusan TadicHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin