Göz ucuyla masadaki saate baktığımda süremizin dolmasına çok az kaldığını görmüştüm. Terapinin gıcık tarafı da buydu işte. Hep en heyecanlı yerde seans bitiyordu. Bölüm sonunu hep en heyecanlı yerde bırakan senaristler gibi kalıyorduk her seferinde.
"Evet Sevil hanım, bence bugün konuştuklarımızı bu hafta biraz daha düşünelim. Haftaya cumartesi, aynı saat uygun mudur?" Haftalardır ailem hakkında konuşuyorduk. Onlara ne kadar kırgın olduğumu defalarca kez anlatmıştım. İlk kez bu hafta bunların benim düşünme tarzımı nasıl değiştirdiğini konuşmuştuk ve bu beni biraz sarsmıştı. Çünkü neden böyle oluyor sorusuna bir cevap bulur gibi olmuştum ilk kez.
"Uygundur İlay hanım." Haftasonları çalışan bir terapist bulduğum için şanslıydım. Bana her an seans ayarlayabiliyordu böylece.
"Görüşmek üzere."
"Görüşürüz." Odadan çıkıp diğer danışanlarla göz göze gelmeden merdivenlere yöneldim. Bir terapistin bekleme alanı çok bunaltıcı olabiliyordu. İnsanların tüm duvarlarını ve kalkanlarını indirdiği ve kanayan yaralarını gösterdiği bir yerdi orası. Bunu hiçbir sözle belirtmeseler de gözlerinden okuyabiliyordunuz. Ben de onlardan pek farklı değildim ve bu hâlimi henüz Dusan ve terapistten başka kimseyle paylaşmaya hazır değildim. Ayrıca başka insanların acı çektiğini görmeye de. Bencillik olarak görülebilirdi ama kendim kırıkken başka insanlara hiçbir faydam olmazdı zaten.
Arabayı park ettiğim yere gidip arabaya bindim ve eve gitmek için yola çıkmadan önce biraz bekledim. Terapi çıkışlarında ruhum dayak yemiş gibi hissettiğim için hep biraz beklemem gerekiyordu.
Telefonumun ekranını açtığımda saatin 10.57 olduğunu gördüm. Boş otoparka bakarak dakikaların geçmesini bekledim. Saat 11'e vurduktan birkaç saniye sonra telefonumun çalmasıyla gülümsedim.
Yine tam zamanında aramıştı.
Dusan beni gün içinde arayıp birkaç dakika konuşmayı hiç bırakmamıştı, hatta artık çok daha sık arıyordu. İlaç saatlerimde, terapi çıkışlarında, yemek aralarında adeta alarm kurmuş gibi tam saatlerde arıyordu her zaman. Hatta ona alarm kurup kurmadığını sormuştum. Karşılık olarak aklına gelmem için alarma gerek olmadığını, zaten her an aklında olduğumu söylemişti.
Romantik serseri.
"Sevgilim. Çıktın mı terapiden?" Telefonu açar açmaz bunu sormuştu.
"Evet, şimdi arabadayım."
"Sürüyorsan kapatayım. Eve varınca ararım tekrar."
"Yok daha çalıştırmadım. Kendime gelmeyi bekliyorum." Güldüm.
"Terapistini değiştirmek istemediğine emin misin? Her terapiden çıktığında daha kötü hissediyorsun sanki."
"Tam tersi. Farkındalığın şokunu yaşıyorum sadece." Son zamanlarda hayatıma girmiş olan bilişsel davranışçı terapi tam bir doğruluk tokatıydı ve bu doğruları her seferinde kendi ağzımla söyleyip şoka giriyordum.
"İyi hissetmen benim için tek önemli şey." Gülümsedim. "Eve hemen mi geçeceksin?"
"Evet. İşim kalmadı."
"O zaman ben de çıkıyorum birazdan." Arkadan itiraz eden sesler yükseldi.
"Ne oldu öyle?"
"Önemli bir şey değil."
"Önemli bir şey!" Biri arkadan bağırmıştı ve Rade olduğunu ayırt edebilmiştim bu sesin sahibinin. İki Boşnak birleşmiş sevgilimi fena zorbalıyorlardı.
"Bir sorun mu var?"
"Rade paşamız sıkılmış, dışarı çıkmak istiyor. Ama tek gidemezmiş."
"Neden birlikte gitmiyorsunuz?"