Bölüm önü ufak bir açıklama yapayım, bu bölüm çok uzun olacağı için ikiye ayırdım. 22. bölüm de bu bölümün devamı olacak aslında. Bununla birlikte final bir bölüm daha ertelendi ve 23. bölüme sarktı 🫶
Birinci ay:
Lina doğduğundan beri ev bir dakika bile boş kalmadı desem yalan olmazdı. Dusan'ın annesi gitmemişti, bebekle ilgili bize elinden geldiğince destek oluyordu. Amra da devasa bir fedakarlıkta bulunup tatilden erken dönmüştü. Çocukları Edin'e bırakıp bana yardıma gelmişti. Marija'ya sormaya çekindiğim şeyleri ondan öğrenebiliyordum. O yüzden ona ne kadar teşekkür etsem azdı.
Onun dışında da sürekli misafirler vardı. Tara evin kalabalığından bunalmıştı ve sürekli etrafta oflaya puflaya geziyordu. Ayrıca koruyucu melek gibi Lina'nın tepesinde dikiliyor ve kimsenin çok yaklaşmasına izin vermiyordu.
Tam olarak bu yüzden İsmail'le araları açılmıştı. İsmail, milli takım kampı dönüşü Lina'yı sevmeye gelmişti ama Tara engeline takılmıştı. Birbirlerine ters bakışlar atmakla meşgullerdi. Onları izlemek beni güldürüyordu. Tara'nın ilk kez erkek bir bireye sinir olduğunu görüyordum.
"Tara." dedim gülümseyerek. "Benim için Sofija'yı kontrol edebilir misin? Uzun süredir odasında."
"Oyun oynuyordur. Büyükannem bakıyor zaten ona." Gözlerini İsmail'den çekmedi benimle konuşurken. Resmen soğuk savaştalardı.
"Sen yine de kardeşine bak. Uzun süredir sesi çıkmadı." Kısık sesle konuştum. "Onu da çok yalnız bırakmayalım, küçük daha."
"Peki." dedi. Odadan çıkana kadar da bakışlarını İsmail'in üzerinden çekmemişti.
"Kız taktı bana ya." dedi yanıma gelirken. Sonrasında Lina'yı dikkatli bir şekilde kucağına aldı. Çoğu zaman başkaları Lina'yı kucağına alınca gerilsem de İsmail'e bu konuda güvenim başka insanlardan biraz daha fazlaydı. Bir sürü yeğeni olmuştu ve bebek tutma tecrübesi benden çoktu muhtemelen. "İzin vermedi biraz prensesimizi öpmeme." Yüzünü değil ama ellerini öptü Lina'nın birkaç kez.
"Sen yine de çok öpme ya." dedim biraz çekinerek. Lina çok hassasmış ve her şey ona zarar verebilirmiş gibi hissediyordum. Diğer yandan da bu düşüncelerin anksiyetenin bir ürünü olduğunu söylüyordum kendime. Sonuçta kafeste büyütemezdim.
"Yenge bu kadar pimpirikli olarak hayat geçmez. Çocuk mikrop da alacak ki direnci artsın. Ömer var ya toprak yiyordu toprak. Taş gibi çocuk hiçbir şey olmadı."
"Gerginim biraz." dedim itiraf ederek. "Hasta olmasından korkuyorum. Havalar da değişik bu sene, bi' sıcak bi' soğuk." Belki Tara benim bu endişemi hissettiği için kimseyi Lina'ya yaklaştırmıyordu. Belki de onun kimseyi yanına yaklaştırmaması beni rahat hissettirdiği için ona engel olmuyordum.
"Aman yenge, kafaya taktığın şeye bak. Benim yeğenlerin de burnundan sümük eksik olmuyordu. İyileştiler ama hep. Hiçbir şey olmaz." Kafasını eğip Lina'ya baktı. "Güzelim benim, akıllı yeğenim benim. Sen de iyileşirsin değil mi?" Ses tonunu değiştirmesine güldüm. "Yenge bu çocuk çok güzel. Nasıl bu kadar güzel yapabildiniz?"
"Babasına benzemiştir." Çoğu kişi gibi ben de Lina'nın Dusan'a benzediğini düşünüyorduk. Ama İsmail bu fikre katılmıyor olacak ki ağzını bükerek inceledi Lina'yı.
"Yok ya. Tadic abi yakışıklı değil diye demiyorum da ona benzemiyor. Senden gelmiş güzelliği." Dediğine gülümsedim. Dolaylı da olsa tatlı bir iltifattı ve şu an Dusan dışında birinin beni güzel bulması iyi gelmişti. Aldığım kilolarla birlikte aynaya bakınca bunalıyordum çünkü.