Dokuz

702 57 49
                                    

"Sayın yolcularımız, Belgrad Nikola Tesla Havaalanı için alçalmaya başlıyoruz. Lütfen koltuğunuzu dik, masanızı kapalı, güneşliklerinizi açık ve kemerinizi bağlı konuma getiriniz. Dear passengers..." Anonsun geri kalanını dinlemeden kulaklıklarımı takıp gürültü engelleme modunu açtım. İnişteki basıncı ve gürültüyü ancak böyle tolere edebiliyordum.

Ani bir kararla Sırbistan'a gelmiştim ve bununla ilgili Dusan'a iyi bir açıklamam yoktu. Sadece kaçmak istemiştim, kaçmak ve her şeyi unutmak. İyi hissetmiyordum ve kötü hislerden böyle kurtulabileceğimi düşünmüştüm.

Duygularım karmakarışıktı. Ölümle burun buruna gelmiştim. Polisler on saniye gecikse önce bebeğimi öldürecekti o cani, sonra da beni. Bunu düşünmek bile beni mahvediyordu.

Olaydan sonraki gün doktora gidip bebeğimizin sağlığını kontrol ettirmiştik. Henüz çok küçük olduğu için ultrasonda görünmüyordu ama bir sıkıntı olacağını düşünmediğini söylemişti doktor. Bir sonraki gün ise ben yarıda bıraktığım sete dönmüştüm. En azından döndüğümü sanmıştım. Kimseye belli etmeden, hiçbir şey olmamış gibi davranıyordum. Eski yaşadıklarımı atlattığım için bunu daha kolay atlatacağımı sanmıştım. Ta ki set ekibinden birkaç kişi geçenlerde gece ormanda kamp yaptığını ve karanlıkta bir arkadaşlarının ne kadar korktuğunu gülerek anlatana kadar.

Soğuk soğuk terlediğimi ve titrediğimi fark eden Ece olmuştu. Olayları bilmiyordu ama bir sorun olduğunu fark etmişti. İyi olmadığımı anlayıp hava almam için dışarıda bana eşlik etmişti. Ben bir süre dışarıda titreyip ağladıktan sonra çok önemli bir şeyi anlamıştım. Bu kolayca atlatabileceğim bir travma olmayacaktı.

Çevremde gördüğüm her şey bana o anı ve korkumu tekrar tekrar yaşatıyordu. Arabama binmek, evimin kapısını görmek, hatta Dusan'ın bana üzgün bir şekilde bakması bile ağır geliyordu bana. Bunların hepsinden uzakta olmak Dusan'dan da uzakta olmak anlamına gelse de bir nefes arasına ihtiyacım vardı.

Seti orada bırakıp direkt olarak havaalanına gitmiştim sonra. Ne bir valizim vardı ne başka bir şeyim. Sadece uzaklaşmam gerekiyordu ve en iyi seçenek Sırbistan gibi gelmişti gözüme. Hem orada da tamamen yalnız sayılmazdım, en azından çocuklar vardı. Belki onların sayesinde daha iyi hissederdim. Dusan'ı havaalanında arayıp gideceğimi söylediğimde buna şiddetle karşı çıkmıştı.

Dusan'ın bunu neden istemediğini de anlıyordum elbette. Öncelikle olayların üzerinden daha iki gün geçmişti, o da ondan uzakta yalnız olmamdan korkuyordu. Üstüne bir de hamile olduğumu öğrenmişti. Bebeğimizin sağlıklı olduğunun söylenmesi de beni kaçıran manyağın tutuklu yargılanıyor olması da onun içini rahatlatmıyordu. Ama bu stres ve korku içinde kalmak hepimize zarar verecekti. Ayrıca empati yapabilecek kadar sağlıklı bir psikolojide değildim.

Neyse ki Dusan beni anlıyordu. Anlıyordu ve onu mutsuz edecek olsa da benim için daha iyi olacak şeylere tahammül ediyordu. Bunu da böyle kabul etmişti zaten. Hatta benimle gelmek istemişti ama onu da ben istememiştim. Orada ne kadar kalacağımı bilmiyordum. Dönüş bileti almamıştım. Dusan o kadar uzun süre benimle bekleyemezdi. Beni üzen tek şey onun gelmemesi değil de gitmeden vedalaşamamızdı.

Uçak indikten sonra hiçbir şeyi beklemeden kontrollerden geçip çıktım dışarı. Belgrad'ın soğuk akşam havası tüm vücudumu sarmıştı. Daha çok üşümemek için gördüğüm ilk taksiye bindim ve Novi Sad'a gideceğimi söyledim.

Aslında eve gitmeden çocukların yanına uğramayı düşünmüştüm ama sonra vazgeçtim bundan. Onların heyecanı ve sorularıyla uğraşacak bir enerjim yoktu. Sonunda eve geldiğimde üstümdekileri çıkartıp yatağa bıraktım kendimi.

Enchanted / Dusan TadicHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin