Alarmımın çalmasıyla uyandığımda henüz gün aydınlanmamıştı. El yordamıyla telefonumu almaya çalışırken Dusan'ın beni sarması beni engellemişti. Sonunda zorlukla telefona erişip alarmı kapattığımda Dusan beni tekrar kendine çekip sarılmıştı.
"Dusan." dedim fısıldar bir sesle. "Bırak da işe gitmek için hazırlanayım." Gözünü kısık bir şekilde açıp yeniden kapattı. Ben de şu an bu rahatlığı bozup işe gitmek istemezdim doğrusu ama kalkmalıydım.
"Daha sabah olmamış." Sesi uykuluydu.
"Türkiye'ye hoşgeldin." dedim gülerek. Bu aylarda uyandığımızda güneşi görememek normalimiz olmuştu artık.
Gerçi normalde de pek gün yüzü gördüğümüz söylenemezdi.
Güneşimizi kaybettiğimiz yetmezmiş gibi Fenerbahçe de günlerimize uzun süredir doğmuyordu.
"Biraz daha uyu bir şey olmaz." Gözünü açmadan konuştu ve kafasını omzuma gömüp uyumaya devam etti.
"Sen uyu, ben hazırlanıp gideyim. Sen 8 gibi gelirsin."
"Olmaz öyle." dedi. "Birlikte gidelim, birlikte döneriz." Kollarını gevşetip kendi telefonuna attı elini ve saate baktı. "Saat daha 5.30?" Sorar bir şekilde konuştu.
"Sen biraz daha uyu. Ben duşa gireceğim." İtiraz etmeden kafasını salladı ve yeniden uyumaya döndü.
Duşa girdiğimde ise kalbim hızlı hızlı atıyordu. Patron bugün geleceğini önceden söylemişti. Dün de Ali Koç'un geleceğini Erol abiden öğrenmiştim. Ne kadar kalacağını bilmiyordum ama yine de büyük bir baskı olacaktı etrafta. Her şey mükemmel olmak zorundaydı, başka çaresi yoktu. Bunun tüm stresi de benim omuzlarımdaydı.
Vücudumdan akan sıcak suyla gevşemeye çalışsam da kalp ritmimi arttırmaktan başka bir işe yaramamıştı. O yüzden duş işini kısa tutup hemen çıktım. Banyodaki sıcak neme de dayanamayıp odaya geri döndüm. Yatağın köşesine oturup elim göğsümde derin derin nefesler alırken Dusan uyanmıştı.
"İyi misin?" Telaşlı bir sesle doğrulup yanıma oturdu. "Panik atak mı geçiriyorsun? Balkona çıkıp hava alalım."
"Yok, biraz tansiyonum çıktı galiba sıcaktan." Elini tuttum. "Bana her şeyin iyi gideceğini söylesene." Kısık sesle gülüp sarıldı bana. Islak saçlarıma bir öpücük kondurduktan sonra konuştu.
"Bugüne kadar hangi projede hiç sorun olmadı?"
"Hepsinde oldu."
"Peki hangi sorunu çözemediniz?"
"Hepsini çözdük."
"Yine aynısı olacak. Her şeyin iyi gideceğini söyleyemem ama her şeyin iyi sonuçlanacağına eminim. Çünkü bunu yapabilecek potansiyeldesin." Şakağımdan uzunca öptü. "Endişelenme diyeceğim ama yine endişeleneceksin. O yüzden sadece akışına bırak. Bugün de bir şekilde bitecek." Dusan'ın dediği her kelime bana ilaç gibi geliyordu. Bunun sebebi onu çok sevmemden miydi yoksa gerçekten iyileştirici bir etkisi mi vardı bilmiyorum ama her seferinde beni daha iyi hissettirebiliyordu.
Endişemi makul bir seviyeye çektikten sonra hazırlanmaya devam ettik. Burada geçirdiğim zaman çok arttığından kıyafetlerimin bir kısmı da buraya taşınmıştı zaman içinde. Öyle ki Dusan'ın dolabında bir rafı işgal etmiştim.
Kıyafetlerimin olduğu rafta stüdyonun sweatshirtlerinden de vardı. Çekim günlerinde bunlardan giymemiz zorunluydu, bu sayede prodüksiyon ekibi bizi daha rahat ayırt edebiliyordu. Gerçi artık ayırt edilmeyecek halim kalmamıştı ama kural kuraldı sonuçta.