"Ya o kadar sinir oldum ki. Gelmiş diyor ki yok bu bizim dün gördüğümüzden farklı. Nesi farklı diyorum, bilmiyorum ama farklı diyor. Nasıl değişebilir bir gecede? Delirecektim gerçekten, yönetmen yardımcısı gelip özür dilemese o seti ona zehir ederdim de neyse." Anlatacaklarım bittiğinde sinirli bir nefes verdim. İki gün önce yine bir yönetmene kurulmuştum ve bir türlü atamamıştım sinirimi.
"Bu kadar sinirliyken sana kahve vermeli miyim bilmiyorum." Dusan mutfağın diğer köşesinde kahve hazırlarken konuştu.
"Kahve vermezsen daha sinirli olurum."
"İnsanları bu kadar umursamamalısın. Seni kötü etkiliyorlar. Hem sen dememiş miydin medya sektöründeki çoğu kişi pisliğin tekidir diye? O adam da pisliklerden biri." Arkası dönükken görmeyeceğini bilsem de kafamı salladım.
"Haklısın ama bazen tutamıyorum kendimi." Bir süre cevap vermedi. Ben de onu izlemeye koyuldum. Elleri bir oraya bir buraya gidiyordu. Yüzünü göremesem de ciddi bir ifadeye büründüğünü tahmin edebiliyordum. Genelde yemek yaparken öyle olurdu çünkü.
"Senin için fındık şurubu aldım." Konuşmasıyla hülyalı hislerimden sıyrıldım. "Dışarıda kahve aldığımızda hep ekletiyorsun ya, o yüzden." Yüzüme kocaman bir gülümseme yayıldı.
Bugüne kadar kimse benim için bu kadar ince düşünmemişti.
"Çok teşekkürler." diyebildim sadece. Aslında seni çok seviyorum diyebilmek de isterdim. Ama her şeyi değiştirecek bir şey yapmaya cesaretim yoktu.
"Ne demek, sevdiğin başka aroma varsa onları da alalım." Bunu laf olsun diye değil, gerçekten beni önemsediği için söylediğini biliyordum.
O önde, ben arkada oturma odasına geçerken hayatımın iki ayda ne kadar değiştiğini düşünüyordum.
İki ay önce herhangi birisiydim. Hiçbir farklılığı olmayan, göze çarpmayan, doğru düzgün bir hikayesi bile olmayan, sonsuz kalabalıktan birisiydim. Sonrasında hayatımda hiç beklemediğim değişiklikler olmuştu. Bu değişikliklere ben bile inanamıyordum artık. Bir yandan sıkıcı rutin hayatım devam ediyordu. Ama bu sıkıcı rutinin içine Dusan Tadic'in girmesiyle her şey daha bir renkli, daha bir güzel olmaya başlamıştı. Yaşama sevincim ve motivasyonum artmıştı. Her sabah uyandığımda kendime hatırlatıp yataktan mutlu kalkmama sebep olan kişi olmuştu birdenbire. Başta sadece o bana iyi geliyor sanıyordum ama bunun karşılıklı olduğunu da bir süre önce fark etmiştim. Çünkü o da benim gibi çaba harcıyordu birlikte zaman geçirebilmek için.
Dusan, sürekli bana zamanı vardı. Geçtiğimiz iki ayda onu maçı ya da benim setimin olmadığı günlerde elimizden geldiğince görüşüyorduk. Bazen öğle yemeğine geliyor, bazen akşamları beni alıyordu. Haftasonları da, aynı bugün olduğu gibi, genelde evinde zaman geçirirdik. Fiziksel buluşmaların dışında da sürekli iletişimdeydik zaten.
Arkadaş olmadığımızı biliyordum, en azından benim arkadaşlık çerçevelerimde değildik. Sırpların farklı bir arkadaşlık anlayışı yoksa şayet, bu arkadaşlıktan daha öte bir durumdu. Bu durumdan memnun olmadığım söylenemezdi. Birkaç hafta önce bir gece yarısı aniden kabullenmiştim Dusan'a romantik hisler beslediğimi. Bu durumdayken onunla birlikte olmak beni mutlu ediyordu. Ama bunun dışında düşünmem gereken birçok şey vardı tabii.
Dusan 35 yaşında, evli bir adamdı. Her ne kadar boşanma davasının sonuçlanması an meselesi olsa da kendimi tamamen rahat hissetmiyordum.
Ben ise daha 23 yaşındaydım, ilişkiler hakkında hiçbir fikrim yoktu, daha önce ilişkim bile olmamıştı ve 10 yıllık evli bir adamla fazla samimiydim.Bu durumu en yakın arkadaşlarıma bile anlatamamıştım. Dusan'ı bilmiyorlardı, beni her akşam işten alan kişiyi bilmiyorlardı, onlarla buluşmayı reddettiğimde görüştüğüm kişiyi bilmiyorlardı. Ailemin zaten hiçbir şeyden haberi yoktu. İki farklı hayatım var gibiydi ve bu ikisini nasıl birleştireceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. İnsanlara nasıl anlattığımda verecekleri tepkiden deli gibi korkuyordum. Bana kızacaklardı ve yargılayacaklardı, hakkımda doğru olmayan şeyler düşüneceklerdi. Dışarıdan bakılınca evli bir adamlaydım ama bir sürü farklı katmanı vardı hikayenin. Fakat ben bu katmanları insanlara nasıl anlatacağımı bilmiyordum.