Dün geceki güzel ortamdan sonra sabah mutlu uyanmıştım. Hem hafta sonu olduğu içinde mutluluğum iki katına çıkmıştı. Saat 10'a kadar uyumuş, sonra da kalkıp kahvaltımı etmiştim. Şimdiyse biraz gezmek istiyordum. Ama arabayla değil, yürüyerek yapmak istiyordum.
Üzerime bu sefer kalın şeyler giymedim. Tam anlamıyla kış gelmemişti. Bu yüzden havalar bir sıcak bir soğuk oluyordu. Alışması zordu ama şikayetçi değildim.
Kapıdan çıktığımda yüzüme çarpan temiz ve ferah havayla derin bir nefes aldım. Gözlerim yine her zamanki gibi ilk karşıya kaymıştı. Ama görünürde kimse yoktu. Bu yüzden daha fazla bakmayı kesip mandranın yolunu tuttum. Ama duyduğum silah sesleriyle kaşlarımı çatıp, adımlarımı durdum.
Kafamı kaldırıp silah sesini geldiği tarafa baktım. Kırmızı saçlı bir kafa gördüğümde tanıdığım tek kızıl kafanın Nefes olduğunu hatırlayarak gülümsedim. Ellerimi cebime sokarak ona doğru ilerledim. Kaşlarını çatmış sinirli bir şekilde önüne koyduğu süt şişelerini indiriyordu.
Birkaç adım arkasında durup, gülümseyerek ona bakmaya devam ederken, "Siz Karadenizliler silah seviyorsunuz galiba." dedim.
Benim sesimi duyduğu anda atış yapmayı bırakıp bana doğru döndü. Yüzündeki sinirli ifade beni gördüğünde az da olsa gitmişti. Fakat hâlâ gülümsemiyordu.
Kafasını sallarken, "He, çok severiz silahları." dedi. Hâlâ yerimde durup ona bakarken yüzümde sebepsiz bir gülümseme vardı.
O da benim yüzümdeki gülümsemeyi gördüğünde gülerek kafasını iki yana salladı. Birkaç adım ona yaklaşıp bir silaha bir de sütlere baktım. Onun da mavi gözleri benim üzerimde geziniyordu.
Kırılmış süt şişelerine bakarken, "Neye sinirlisin de tüm öfkeni sütlerden çıkarıyorsun?" diye sordum.
O da kafasını sütlere çevirirken, "Yok ya, bozuk onlar. Yoksa sütleri ziyan eder miyim ben?" dedi.
'haa' dercesine kafamı salladım. Gözleri yüzümde gezmeye devam ederken, "Kullanmayı biliyor musun?" diye sordu.
Kafamı iki yana sallayarak, "Hayır, hiç elime silah almadım." diye cevap verdim ona.
Kafasını sallarken bileğimden tuttu ve elimi cebimden çıkardı. Şaşkın bir şekilde ona bakmaya devam ederken silahı avucuma yerleştirdi ve arkama geçerek kolumu kaldırıp silahlara doğrulttu.
Boynuma çarpan sıcak nefesleri içimi bir hoş etmişti. Kalp atışlarım hızlanırken nefesimi tuttum.
"Amma korkak çıktın sen de ha. Adam vurmuyoruz ne bu el titremesi?" dedi alayla.
Sen bilmiyorsun ki, benim titreme sebebimi kadın. Gerçi kendim de bilmiyorum. Muhtemelen uzun süredir hiçbir kadınla cinsel yakınlık kurmadığım için vücudum çok hızlı bir şeylere tepki veriyordu.
Gözlerimi kapatıp, temiz havayı içime çektim. Böylece az da olsa biraz sakinleşmiştim. Gözlerimi açarak arkamda duran Nefes'e odaklanmamaya çalıştım.
O da kolumun altından destek vererek, "Bir gözünü kapat, diğeriyle şu namluya yakın yerde yerleşen çıkıntıya odaklan." diye talimat verdi.
Onun dediklerine harfiyen yaparak küçük çıkıntıya odaklandım. Hazır olduğumu düşündüğünde elini elimin üzerine yerleştirerek ateşlemek için parmağıyla tetiğe dokundu. İkimizin de parmağı şu an tetiğin üzerinde duruyordu.
"Hazır olduğunu düşündüğünde ateşle."
Bunu dediği anda tetiği çekmiştim. Tabancadan çıkan mermi direkt olarak süt şişesinin ortasından çarparak onu ikiye bölmüştü.