Bölüm 1.

11.9K 306 86
                                    

Sınav öncesi sana bu ilhamlar nereden geliyor diye sormayın ben de bilmiyorum. Ufkun açıldı galiba yeniden. Çünkü aklıma sürekli kurgu geliyor ve bende bekletmeden yazayım dedim.

Aralarından hangisi devam edecek, biri devam edecek mi bilmiyorum. Ama şimdilik dursunlar işte sonrasına bakarız.

Eğer siz ikisini de okuduysanız seçimi de size bırakıyorum.

Neyse çok tuttum sizi iyi okumalar sizee ben de gidip kurgu düşüniyim bunlara.

Hadi byee yorum ve voteyi unutmayın 😠

Medya: Mayıs Beyoğlu.

×××××

Bu giriş belki çoğunuz için sıradan, belki de çoğunuz için sıradan gelecektir. Ama söylemeden geçemeyeceğim, bunu pek umursadığım söylenemez.

Geçmişte yaşanan bir hikâyeyi anlatırken nasıl bir dil kullandığınız genel olarak size kalmıştır ve insanlar çoğu zaman aynı tarzı kullanır.

Hayır, hayır, hikayeye biri varmış biri yokmuş diye başlamıyorum. Aslında hikaye böyle başlıyor..

Telefonu kulağıma sertçe bastırırken, "Aç şu telefonu Yusuf." diye konuşuyordum kendi kendime.

Hiç bilmediğim bir yerde çamura sıkışıp kalmıştım ki, bu sadece mecazi olarak değil, gerçek olarak öyleydi. Arabam çamura oturmuş, çıkmıyordu. Yardım çağırmak için kime baş vurmam gerektiğini de bilmiyordum, sonuçta dağın tepesinde bir yerlerdeydim.

'Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor, lütfen daha sonra tekrar deneyin' cümlesini duyduktan sonra ağzımdan bıkkınlık dolu bir inleme salarak gözlerimi kapadım.

Tamam, sakin ol Mayıs, sakin ol. Daha yolun çok başındasın şimdiden kendini kaybedersen asla ipleri eline alamazsın.

Derin nefesler verip sakinleşmeye çalışırken gözlerimi kapattım. Ama öfke vücudumu daha çok sarmaya başladığında, "Sikeyim böyle işi." diye bağırarak arabanın ön lastiğine tekme attım.

Hafifçe sallansa da, tabii ki, kımıldamadı. Sabahtan beri bu işle uğraşmaktan dolayı tüm vücudum güçten düşmüştü. Yorgun, aç ve susuzdum. Ayrıca geldiğimde öğlen olsa da, artık hava kararmaya başlıyordu. Korkmak değil de, burası epeyce soğuk olacaktı ve üzerime şu anlık bir şey alamazdım.

Kendimi arabadan iterek ellerimi iki yana açtım ve kafamı kaldırıp, "Beni sevmediğini bu kadar belli etmeseydin ya." diye bağırdım.

Yüzüme doğru bir damla yağmur düştüğünde omuzlarımı indirerek, "Harika." diye fısıldadım. Soğuk hava, yağmur, yorgunluk, susuzluk her şey mi üst üste gelirdi böyle.

Belki de Tanrı bana bu işi kabul etmemem gerektiğini söylemeye çalışıyordur. Ama ne farkeder ki? O parayı siz de duysanız, siz de buraya gelmeyi kabul ederdiniz.

Sırtımı tekrardan arabaya yaslayıp hafifçe aşağı doğru kaydım. Yere oturarak gözlerimi kapattım bir süre. Buna gerçekten ihtiyacım vardı. Sadece oturmak ve gözlerimi kapatmak. Ama tabii ki buna izin verilmedi. Telefonum çaldığında gözlerimi açtım.

Arayan Yusuf'tu. Hızla telefonu açıp kulağıma yerleştirdim. Diğer taraftan onun, "Ne oldu Mayıs? Bir sorun mu var?" dediğini duydum.

Ayağa kalkarken, "Bir mi? Yusuf, burada birden fazla sorun var." diye bağırdım.

Kısa bir sessizlikten sonra, "Tamam ne oldu anlat bana kardeşim." dedi sakin bir ses tonuyla.

Hızlı öfkelendiğim için beni alttan aldığını biliyordum. Bu yüzden derin bir nefes alarak kendimi sakinleştirdim ve ona, "Birincisi arabam çamura saplandı çıkmıyor ve ikincisi hava kararmak üzere ve gerçek anlamda soğuk." diye açıkladım.

Bizim köyün hocası | [G×G]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin