Nefes'ten.
Mayıs'ın dedikleri kalbimi delip geçerken gözümden düşen yaşı silemedim. Öylece donup kalmıştım. Bunun onun gerçek düşünceleri mi yoksa bir anlık sinirimi olduğunu anlamamıştım. Fakat ne fark ederdi ki? Dudaklarından dökülen zehirli kelimeler kalbimi çoktan yerle yeksan etmişti.
Ama bunlardan daha da önemlisi, onu bu hâle kimin getirdiğini biliyordum. Babam. Bir şekilde haberi olmuş demek ki.
Kalbimdeki acı öfkeye dönüşürken düşmekte olan göz yaşımı elimin tersiyle sildim. Arkamda duran Gökçe ve Nayide'ye kafamı çevirdim. Gökçe öfkeli bir şekilde duruyorken Nayide üzgün gözlerle bana bakıyordu.
Yutkunup onlara, "Siz içeri geçin, ben de geleceğim." dedim arabaya ilerlemeden önce.
Ben adım attığımda Nayide ve Feride anında kolumdan tutarak beni durdu. Öfkeli bakışlarımı bu sefer onlara çevirdim.
Nayide bana bakarak, "Canım, yapma böyle. Çok sinirlisin elinden bir kaza çıkacak." dedi.
Kolumu onlardan kurtarırken, "Çıksın diye gidiyorum zaten Nayide. Sen kızlarla eve geç." dedim arabaya ilerlemeye devam ederken.
Ama o beni dinlemeyip, peşimden gelirken, "Sahra, sen kızlarla kal lütfen." dediğini duydum.
Ben arabaya binerken Gökçe'nin kısık sesle, "Anne." dediğini duymuştum. Arabanın kapısı açıkken durdum ve ona baktım. Az önce öfkeli olan gözlerinde suçluluk duygusu ve pişmanlık dalgalanıyordu.
Bir şeyler yaptığını, Mayıs'la konuştuğunu biliyordum. Ama ne yaptın Gökçe, ne söyledin? Ne dedin ki, şimdi de böyle pişman oluyorsun.
Öylece durup, bir şey demediğinde kafamı çevirip arabama bindim. Onunla konuşacaktım, bu sefer söylemesi için gerekirse zorlayacaktım, fakat şu anda görmem gereken daha önemli birisi vardı.
Arabayı hızlı bir şekilde bahçeden çevirip, Mayıs'ın geldiği yola soktum. Yanımda oturan Nayide'ye bakarak, "Annemi ara bakalım babam evde mi?" dedim.
Anında kafasını sallayıp, telefonunu çantasından çıkarırken aynı zamanda bana, "Ne yapacaksın?" diye sordu.
Gözlerimi yoldan ayırmadan, "Göreceksin." dedim. Eğilip Nayide'nin önündeki torpido gözünü açtım. İçteki silahı gördüğümde tekrardan geri kapattım.
Nayide'nin gözleri genişlerken, "Saçmalama Nefes, babana silah mı çekeceksin?" diye haykırdı.
Tekrardan koltukta doğrulurken, "Niye, 18 sene önce o beni öldürmedi mi?" dedim.
Nayide'nin bakışları yumuşadı. Bir şey demek için ağzını açsa da, telefondan ona cevap veren annemle durdu.
Nayide onu kısaca susturduktan sonra, "Anne, babam evde mi?" diye sordu uzatmadan.
Karşı tarafta annem bir şeyler derken Nayide sessiz kaldı. Birkaç saniye sonra tekrardan, "Çok önemli anne, evde mi babam onu söyle." diye tekrar etti.
Kenarda duran iki araba gördüğümde kaşlarım çatıldı. Bu sırada Nayide de, "Tamam." diyip telefonu kapatmıştı.
Bana bakarak, "Evdeymiş.." dedi ama gözlerini ileri çevirip, arabaları gördüğünde ses tonu alçaldı.
Arabayı kenardan geçirerek, durdurdum. Pencereyi açıp, "Hüseyin." diye bağırdım. Hüseyin babamın en yakın adamlarından birisiydi ve şu anda bacağını tutarak ayağa kalkmaya çalışıyordu.
Hüseyin beni gördüğü anda, "Nefes abla." dedi ve doğrulmaya çalıştı.
Onları gördüğümde içimdeki öfke daha da körüklenmişti. Bir umut belki yapmamıştır diyordum salak gibi. Ama bu manzaradan sonra o da uçup gitmişti. Dişlerimi bir birine bastırıp, gözlerimi kapattım.