Yine her zamanki klasik anlardan birisiydi. Sabah erkenden kalkıp, kahvaltı hazırlamak, şömine yapmak ve kahve içmek gibi sıradan bir olay. Ama bu sıradanlık artık beni sıkmıyordu. Aksine, huzurlu hissediyordum ve sonsuza kadar böyle yaşamak istiyordum. Buraya gelmemek için babamla ettiğim o kavgalardan artık pişmandım.
Kahvemi içmeyi bitirdiğimde ayağa kalktım. Biraz aşağıya doğru kaymış kravatımı düzelterek ceketimi giydim. Bugün siyah bir takım giymiştim. Siyah bir pantolon, beyaz gömlek, siyah kravat ve siyah ceket. Kabanım Nefes'te kaldığını ve onu sabah sabah rahatsız etmek istemediğim için bu soğukta götüm donarak gidecektim.
Telefonumu cebime sokup, kapıya doğru ilerledim. Aslında ilk dersim saat 9 da olacaktı, fakat tarih hocası hasta olduğu için bugün Gökçelerin ilk dersine de ben girecektim. Soğuk havaya çıkmaya hazır olduğumda derin bir nefes alıp kapıyı açtım. Dışarı çıktığım anda soğuk hava sert bir rüzgarla tenime çarpmıştı. Ani soğukla titrerken ellerimi cebime sokup, merdivenleri indim.
Ah, neyse soğuk havalar çok güzeldir. Zaten daha tavuklar bile uyanmadığı için hava karanlıktı ve diğer mahallenin sokak lambaları az da olsa burayı da aydınlatıyordu.
Bacaklarım titrerken okul yoluna doğru ilerlemeye başladım. Nefes'in evinin önünden geçerken kapılarının açıldığını duydum. Eğer Gökçeyse birlikte gideriz diye düşünüp adımlarımı durdum.
Ama çıkan kişi Nefes'ti. Beni gördüğünde gülümseyerek, "Hocam, bu ne şıklık? Gören okula değil düğüne gidiyorsunuz sanar." dedi.
Vücudumun titremesini durdurup, omuzlarımı kaldırırken, "İltifat için teşekkürler ve takım elbiseler giymeyi seviyorum." diye cevap verdim.
Kollarını göğsünde birleştirerek, "Onu görüyoruz canım." dedi.
Bugün daha bir mutlu görünüyordu. O yüzden ben de mutlu olmuştum. Kolumdaki saate gözlerim kaydığında gözlerim genişledi.
Kafamı kaldırırken, "Benim gitmem gerekiyor, geç kalacağım." dedim.
Arkamı dönüp giderken onun, "Ha, az dur bekle." dediğini duydum.
Kaşlarım çatılırken tekrardan onun evine dönüp, beklemeye başladım. Birkaç saniye sonra elinde benim kabanımla geri geldi. Mutluluktan havalar uçmak istiyordum şu anda. Valla soğuktan donarak gitmek düşüncesiyle yol gözümde dağ olmuştu.
Merdivenleri inmesin diye yaklaşarak ondan kabanımı aldım ve hızlıca giymeye başladım. "Dün burada kalmış ben de sabah sen soğukta gitme diye kalkıp vereyim dedim."
Onun düşünceli haline genişçe gülümsedim. Giyip bitirdikten sonra, "Teşekkür ederim." dedim.
Kabanımın üzerinden buram buram onun kokusu geliyordu. Hafifçe gözlerimi kapatıp kokuyu içime çektikten sonra ona bakarak, "Sen gibi kokuyor." dedim.
Kafasını sallarken, "Dün üzerimdeydi tabii ben gibi kokacak. Eğer rahatsız hissediyorsan yıkar öyle veririm." dedi.
Onun bu haline güldüm. Kafamı iki yana sallarken, "Hayır, bunu sevdim." diye cevap verdim.
Aramıza tekrardan o garip sessizliklerden biri çökerken ikimiz de sadece bir birimize bakıyorduk. O üşüdüğü için kafasını eğmiş, çenesini kazağına sokmuştu. Bense ellerim cebimde yolun ortasında, kapalı havada öylece duruyordum.
Beni kendime getiren şey, "E hadi git, derse geç kalacaksın." diye hatırlatan Nefes oldu.
Gözlerim genişlerken, "Doğru, kaçtım." ona el sallayarak okula doğru ilerledim. Benim bu şaşkın haline güldüğünü arkamdan duyabilmiştim.