Nefes'ten.
Yatakta uzanıp, kollarımı iki yana açarak tavana bakıp derin nefesler alıyordum. Vücudum yorgundu ve alnımdan aşağıya doğru terler akmaya devam ediyordu.
Ben uzanmaya devam ederken Mayıs banyoya girip, duşunu almıştı ve şimdi de bornozunu bağlayarak yeniden bana doğru geliyordu. Yatakta hafifçe doğrulup, işaret parmağımı ona doğru sallayarak, "Bir ay sevişmek yok." dedim ona.
Gözleri anında genişlerken bornozu bağlamayı bırakıp, bana bakarak, "Ne? Ne demek bir ay sevişmek yok?" diye bağırdı sanki dünyanın sonuymuş gibi.
Boynumdan omzuma kadar uzanan morlukları göstererek, "Baksana şuna ya. Kendini tutamıyorsun artık." diye sitem ettim ona.
Gözleri yüzümden boynumdaki morluklara kaydığında dudaklarına anında piç bir gülümseme kondu. Yavaş adımlarla bana doğru gelirken, "Ne kadar da güzel sanat eserleri ama, değil mi?" diye sordu alayla.
Ona gözlerimi devirip, koluna vurarak tekrardan geriye yattım. Kollarımı yeniden iki yana açarak sadece tavana bakmaya devam ediyordum. O da yanıma uzanıp, sırtını yatak başlığına yaslamıştı. İkimiz arasında sessizlik hakim olmuştu. Odadaki tek ses sadece ikimizin de alıp, verdiği nefes sesleriydi.
Buraya taşınalı artık 8 sene oluyordu. Masal gibi gelip, geçen koskoca 8 sene. Birbirimize sahip olduğumuz, sevip, sevildiğimiz upuzun yıllar. Sanki bu hayattaki ikinci baharı bana yaşatmak için tanrı tarafından gönderilmişti bana.
Almanya'da artık her şey çok iyi gidiyordu. Benim restoran zamanla restoranlar olmaya başladı. Almanya'nın artık bir değil, birkaç şehrinde bana ait olan restoranlar vardı. Bunları Mayıs'ın ve ailemin desteği olmadan yapamazdım.
Ve Mayıs. Yusuf ile birlikte bir avukatlık bürosu açmışlardı. İkisi de zamanla kendilerini doğrultup, mükemmel bir şekilde işlerine devam ediyorlardı. İş camiasında ikisi de artık tanınır isimler olmuştu ve özel avukatlık bile yapıyorlardı.
Yani hayat muhteşemdi. Gökçe benden sonra restoranların başına geçmek için yönetim üzerine eğitim aldı, fakat Mayıs'ı tamamen bir rol model gibi gören Esil avukatlık okumaya karar vermişti. Ama daha son sınıfa bu sene geçecekti.
Aklımda bu düşüncelerle tavanı izlemeye devam ediyordum. Ama saçlarımda bir el hissettiğimde kafamı çevirip Mayıs'a baktım. Dudaklarında kulaktan kulağa ulaşan çok güzel bir gülümseme vardı.
Saçlarımı severken, "Ne düşünüyorsun?" diye sordu.
Bakışlarımı ondan çekerken ben de onun gibi gülümseyip, "Bizi, ailemizi. Çok uzun zamandır burada yaşıyor sayılırız. Sadece ne kadar mutlu olduğumuzu düşünüyorum." diye cevap verdim.
Kafasını sallayarak, "Doğru, çok mutluyuz ve sonsuza kadar da mutlu olarak yaşayacağız." dedi hoş bir sesle.
Ona çevrilirken uslu bir şekilde kafamı salladım. Kollarımı beline dolayıp, kafamı karnının üzerine yerleştirdim. O da hâlâ saçlarımı sevmeye devam ediyordu. Ortamda olan duygu huzur ve sevgiydi.
O saçlarımı severken ben de elimi bornozunun içinden sokmuş, karnını okşuyordum. Böyle uzun süre kalmak isterdim, fakat Gökçe ve Esil biraz sonra evde olacaklardır. Gökçe gelirken arabasıyla Esil'i okuldan alacaktı.
Gökçeye arabasını 20.yaş gününde Mayıs hediye etmişti. Kendisinin arabasının bir üst modeliydi ve Gökçe Mayıs'ın arabasını gerçekten seviyordu. Yani, bu hediye onu çok mutlu etmişti. Yeni model bir araba alabiliyor olmasına rağmen almıyordu.
Gözlerimi kapatıp, yüzümü onun karnına sürttüğümde, "Nefes, kalkamamız gerektiğini sen söyleyerek beni yataktan atmadın mı? Şimdi kalkıp duş bile almıyorsun." dedi gülüp.