Mayıs'tan.
Hep birlikte oturmuş, yemeğin hazırlanmasını bekliyorduk. Ben Nefeslerin koltuğuna oturmuş, bacaklarımı da koltuk önündeki küçük masaya uzatmıştım. Dudaklarımda üfledikçe ses çıkaran bir oyuncak vardı. Esil koltukta dibime oturmuş, sırtını da göğsüme yaslamıştı. Ben de kolumu onun omuzlarından aşırarak boynuna dolamıştım.
İkimiz böyle tatlış tatlış otururken diğerleri işle ilgileniyorlardı. Sahra da iyi ki yoktu. Yeni yıla onunla girmek gibi bir niyetim hiç yoktu çünkü.
Kucağıma yerleşen Esil, "Anne ben çok acıktım." diye bağırdı.
Onun göbüşünü okşarken, "Ben de açım." diye bağırdım ona destek çıkarak.
Elindeki tabakları masaya bırakan Nefes, "Bekleyin ula, çatlamayın." dedi. İkimizde ona dudağımızı büzerek baktığımızda gülüp kafasını iki yana salladı.
Tekrardan mutfağa gittiğinde Esil önümüzdeki masadan şeker alarak birini bana uzattı diğerini kendisi yemek için attı. Onunla birlikte şekeri yerken onları beklemeye başladık.
Nayide yorgun bir şekilde gelerek karşıdaki koltuğa oturdu. "Söz verdin ama anlatmadın?" dediğinde gözlerimle dibimde oturan Esil'i gösterdim.
O da sessiz kalarak bakışlarıyla kapıyı gösterdi. Derin bir nefes alıp, kafamı sallayarak kolumu ondan çektim. Ayağa kalkarken bizi gören Nefes, "Nereye gidiyorsunuz?" diye sordu.
Gece ve hava soğuk olduğu için normal olarak meraklanmıştı. İkimiz de kabanlarımızı alırken, "Biraz geceğiz." dedi Nayide ona cevap olarak.
Nefes ikimize baktıktan sonra, "E, iyi tamam geç kalmayın." dedi.
Kapıyı açıp, dışarı çıkarken, "Tamam, merak etme." dedim ona ve öpücük atıp çıktım.
Nayide kabanını giyerken ben de giyip onun peşine takıldım. Biraz önce yaktığımız ateşin etrafına kurulurken, "Dökül bakalım." dedi.
Derin bir nefes kalıp, etrafa bakarken, "Dün biriyle tanıştım." diye başladım. O bana kafasını çevirirken, "Hacıoğlu, Hüseyin olan." dedim.
Gözleri genişlerken, "Ne? Neden o adamla konuştun?" diye abartılı bir tepki vermişti.
Gözlerimi kısarken, "O bana geldi, tanımadığım için konuşma başladı." dedim ona.
Bu sefer daha sakin bir sesle, "Ne konuştunuz?" diye sordu.
Ellerimi soğuktan cebime sokarken ona, "Bana onun avukatı olmayı teklif etti." diye cevap verdim.
"Sen ne dedin?" diye sordu. Ayakta durmaktan sıkıldığım için onun yanına oturdum.
Gözlerim ateşle Nefes'in eve arasında gezinirken, "Kabul etmedim." dedim. Ama ona kartı aldığımı söylemedim. Söylemek gereği de duymuyorum. Çünkü önemli bir detay olarak gelmiyor bana.
Fakat onun gözlerini üzerimde gezdirirken tek kaşını kaldırarak, "Başka bir şey yok mu yani?" diye sordu.
Onun bu akıllı hâline gülümsedim. Nayide gerçekten çok zeki bir kadındı. İyi gözlemci ve iyi bir plancı. Fakat ben yine de, "Yok." dedim sadece.
İnanmadı ama aksi bir şey de demedi. Oturduğu yerden kalkarken Nefeslerin evinin kapısı açıldı. Nefes kapı önünden bize bakarken, "Gelin, sofra hazır." dedi.
Nayide kafasını sallayıp, bana elini uzattığında tutup kalktım. Beni fazla kendine çekerek dibime girdi. Kaşlarım çatılırken, "Beni dinle Mayıs, bu işlerin şakası yok. Hacıoğullarının da. Onlar tekin değil, tıpkı babam gibi." dedi.