Bölüm 5.

3.3K 212 38
                                    

Dakikalar saatleri, saatler günleri, günler de haftaları kovalamıştı resmen. Ve artık tamı tamına 1 aydır buradaydım. Her şey oldukça güzel ilerliyordu. Okulda mutluydum, evde mutluydum, yani genel olarak sonunda mutlu olabilmiştim. Her şey yolunda olması gerekenden fazla yolundaydı.

Havalar soğumaya başlamıştı iyice. Resmen dışarısı göt kesiyordu ama sorun yoktu. Kış mevsimini çok seviyordum. Sıcaktan terlemektense götümün donması bana nedense daha çekici geliyordu. Zaten kışta kat kat giyinip sıcak kalmak varken kim terden ölmek ister ki?

Aklımdan bunlar geçerken gülerek kafamı iki yana salladım ve çantamı alıp evden çıktım. Nefes'in evinin bacası tütsüyordu. Onlar da çoktan uyanmış olmalıydı.

Nefes ve ben gerçekten iyi anlaşıyorduk. Bir ay boyunca oldukça samimiyeti ilerletmiştik. Bir birimizin arkadaşlığından zevk alıyorduk ve bu baya güzel hissettiriyordu.

Kalbimde nedense onu görme isteği uyanıyordu. Hani olur ya, çok güzel olan bir şeye sürekli bakmak istersin veya ilgini çeken şeye. O da benim için aynı şekildeydi. Yanlış anlaşılmasın, hoşlanma veya aşk yoktu. Nefes sadece çok güzeldi. Güzel bir kadına herkes bakmak ister, değil mi?

Ben de sadece bu yüzden istiyordum. Ama onu bu saatte göremeyeceğimi bildiğim için okulun yolunu tuttum. Havalar soğumaya başladıkça bahçedeki odunlarla küçük bir ateş yakıp, etrafında oturmayı ve çevreyi izlemeyi seviyordum. Buranın güzel ve temiz bir havası vardı. Belki bazı insanları bu dağ başı sıkabilir ama beni asla sıkmıyordu. Hatta itiraf etmek gerekirse burayı çok sevmiştim.

Yol boyunca yeşilliğin sardığı ormanlara baktım. Ormanla iç içe yaşamanın insanları neden mutlu ettiğini artık kesinlikle anlıyordum. Buranın bir insanı rahatsız etmesi söz konusu bile değildi.

Bahçeden içeri girdiğimde karşıma çıkan ilk kişi Ahmet hoca olmuştu. El kaldırarak bana gülümsedi ve selam verdi. Ben de küçük bir gülümsemeyle ona selam verirken elimi salladım.

Sonraysa elimi cebime sokarak ısınmasını bekledim. Çantamı da bileğimden aşağıya doğru sarkıtmıştım. Koridor boyunca ilerlerken herkes bana selam veriyordu. Okuldaki en genç hoca olduğum için insanların ilgisini kolaylıkla çekiyordum.

Yani, bu ilgi hoşuma gitmiyor dersem yalan söylerim. Ayrıca kim böyle bir ilgiden hoşlanmaz ki? Kesinlikle kimse.

Sınıfa girdiğimde beni gören herkes ayağa kalkmıştı. Onlara bir baş selamı verip yerime oturdum. Ben oturunca onlar da kargaşayı kesip kendi yerlerine oturdular.

Kısa bir yoklama aldıktan sonra ayağa kalktım ve masanın üzerinden tahta kalemini aldım. Tahtaya bir şey yazmasam da, elimdeki kalemin kapağıyla oynamayı seviyordum.

Bir elim cebimde sıraların arasında gezmeye başlarken, "Yakında sınavlarınız başlıyor. Ne düşünüyorsunuz?" diye sordum.

Hemen soruma cevap veren kişi Aslan olmuştu. Oturduğu yerden gülerek, "Bence kimse bu konuda pek düşünmek istemiyor hocam." diye şaka yapmıştı.

Hafifçe gülerken Sona, "Evet hocam ya, bence bu konu hakkında kimse bir şey düşünmesin. Hatta bu konu dünya üzerinde hiç düşünülmesin." diyerek Aslan'a destek çıktı.

Sınıf neşelenmeye başladığında benim de keyfim yerine geliyordu. Mine kafasını arka tarafa çevirip, benimle göz göze gelirken, "Ay hocam, kazık sorular hazırlamadınız, değil mi?" diye sordu.

Onlarla daha yakındım. Başlarda üçümüz de bunu gizlemek istesek de, artık umursamıyorduk. Sınıftaki çocuklar da pek takıyor gibi görünmüyordu. Gerçi onları kayırma gibi bir olay olmadığı için takacak bir şey de yoktu.

Bizim köyün hocası | [G×G]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin