Dün gece yediğim harika yemeklerden sonra sabah kalkıp kahvaltılık almak için hazırlandım. Dolap tamamen boştu ve Yusuf benim için yollayacağı arazi aracıyla uğraşıyordu. Bu yüzden en azından gidip kendi yemeklerimi almam gerekiyordu.
Üzerime siyah bol, ipek pantolon, siyah kazak ve siyah kaban giydim. Evin anahtarını alarak direkt evden çıktım. Arabanın anahtarını da zaten Hasan ağabey'e vermiştim, o Yusuf'un göndereceği adama iletmişti. Yani şimdilik ayağımı yerden kesecek hiçbir aracım yoktu.
Dışarı çıktığımda gözlerim nedensizce karşı komşuya kaydı. Dünden beri onlara çok bakar olmuştum. Neden bilmiyorum ama anında onları, Nefes'i, Esil'i, Gökçe'yi çok sevmiştim. Ve diğerlerini de. Hepsi çok samimi, tatlı insanlardı.
Oraya dik dik bakmayı kesip yakınlarda bir mandra olacağını umarak alt taraflara doğru ilerlemeye başladım. Gece hava soğuktu ama şu anda baya iyi bir hava vardı. Yaz bitmek üzere olduğu için sürekli değişkenlik gösteriyordu. Ellerim cebimde yeşilliklerin içindeki yolla aşağı doğru ilerlemeye devam ettim.
İndikçe etrafta inekler, kuzular görmeye başlamıştım. Bu da mandra yakınlarda bir yerlerdeydi demek oluyordu. Biraz daha yürüyerek büyük, taştan yapılmış bir mandra buldum. Dışarıdan bile çok güzel görünüyordu.
Biraz daha yaklaştığımda bir kadın türkü söyleyerek peynirleri kesiyordu. Hafif aralı olan pencereye yaklaşarak kafamı içeri doğrulttum. Babamın genlerinden gelen boy sonunda işe yaramıştı.
Elimi pencere altına koyarak, "Merhaba, kolay gelsin." dedim.
Kadın beni gördüğü anda geniş bir gülümsemeyle ayağa kalkarak, "Golaysa başına gelsin. Hoş geldiniz." dedi.
Gülerek etrafa baktım. İçerisi çok güzeldi. Gözlerimi kesilmiş peynirlerde gezdirdim. "Bunları satıyorsunuz, değil mi?" diye sordum.
Tamam, biraz saçma bir soru olmuştu. Zaten bunu kadının gülmesinden de anlamıştım.
Kadın birkaç saniye güldükten sonra, "Tabii satıyoruz, satmazsak bu kadar şeyi kim yiyecek?" dedi alayla.
Hafifçe utanarak kafamı salladım. Dalga konusu oluyordum iyice. Kadın peynirle ilgilendiğimi görerek kestiği peynirden bıçağa saplayarak bir dilim bana uzattı.
"Alın tadın bakalım."
Teşekkür edip peyniri alıp ağzıma attım. Peynir ağzımda dağılırken yayılan yayla gözlerim mutlulukla genişledi. Gerçekten harika bir tadı vardı.
Gözlerimin parıldadığını gören kadın tekrardan güldü. "Bunun tadı çok güzel. Daha önce bu kadar güzel bir peynir yememiştim."
Son kalanı da ağzıma attığımda kadın bir poşet alarak, "Ne kadar istiyorsunuz?" diye sordu.
Zaten mandra bana yakın olduğu için çok almama gerek yoktu. Birazı bana yeterdi. "1 kilo verin yeter. Eğer varsa süt ve yoğurt da isterim."
Kadın peyniri hazırlarken kafa sallayarak, "Var tabii, olmaz olur mu hemen hazırlıyorum." dedi.
O hazırlarken kenarda yatan uzun boylu, kadınla neredeyse aynı yaşlarda olan bir erkek gördüm. Peyniri hazır edip, süt koymaya başlayacakken bakışlarımı gören kadın, "Kocam Hüsnü o." diyerek cevapladı beni.
'haa' diyerek kafamı salladım. Masum masum kadının hazır etmesini beklerken mandradan içeri Nefes girdi. Gözlerimi anında ona doğru çevirmiştim.
Bakışları beni bulduğunda, "Oy, komşi, burada ne edirsin?" diye sordu tatlı bir şiveyle.
"Mandrada ne yapıyorlarsa onu yapıyorum komşu."