Sonunda Nefes Esil ile konuşmuş, hafta sonunda Terzioğullarına ait bir mekanda yer ayırlmışlardı. Şimdi de hazırlanıp, oraya gidiyorduk. Evde üzerime siyah takım pantolonu, siyah kazak, üzerine yakasından birkaç düğme açık bırakmıştım. Fakat bileğime takma düğmeleri yerleştiremediğim evden erken çıkıp Nefes'lere gitmeye karar vermiştim.
Siyah kabanımı da alarak evden çıktım. Nefes ve diğerleri muhtemelen henüz hazır değillerdi. Zaten evde beklemektense burada beklemek daha çekici geliyordu. O yüzden bu benim için iyi bir karardı. Ama sürekli Esil ile aynı masaya oturma düşüncesi beni sinirlendiriyordu.
O yüzden derin bir nefes alıp kapıyı çaldım. Birkaç saniye sonra kapı Nayide tarafından açılmıştı. Beni gördüğünde gülümseyerek, "Hoş geldin kuzum, ama Nefesler daha hazır değil." dedi.
İçeri girerken, "Biliyorum, bu düğmeleri takamadığım için biraz erkenden geldim." dedim.
Salona geçtiğimizde yanıma gelip, "Ver takayım ben." dedi. Ona düğmeleri verip, takması için kolumu uzattım. O pür dikkat işini yaparken ben de sürekli oflayıp, pofluyordum.
Kafasını kaldırmadan, gözlerini bana çevirerek güldü. Bense daha fazla bekleyemeden, "Gerçekten gitmek zorunda mıyız? Neden böyle bir görüşme gerekli?" dedim.
Nayide diğer bileğime geçerken, "İsyan etmen doğal, kıskanıyorsun tabii." dedi.
Ne dediğini tam algılayamadığım için dudaklarımdan refleks olarak, "Evet." kelimesi çıktı.
Fakat gülerek bana bakan onu gördüğümde anında ne dediğimi idrak etmiştim. O yüzden hızla, "Hayır öyle demek istemedim. Nereden çıkardın kıskandığımı." dedim.
Düğmeyi takmayı bitirdiğinde bileğime iki kere dokunup, beni kendine doğru çekti. "Hadi diyelim bana yalan söyleyip, beni inandırdın." dedi ve ardından kalbime dokunarak, "Burayı da mı kandıracaksın?" diye ekledi.
Kafamı indirirken küçük bir gülümsemeyle, "Demek anladın ha?" dedim. Artık ne gizleyebilirdim, ne de yalanlaya.
Nayide yanaklarımı tutarak, "Nayide'yim ben Nayide, benden hiçbir şey kaçmaz." dedi.
Yüzümü ondan kurtarırken, "Peki sence ne yapmalıyım?" diye sordum.
Kenardaki koltuğa otururken, "Valla canım kardeşim, yapacağın şey belli. Çıkacaksın karşısına, diyeceksin böyle böyle." bacak bacak üstüne atarak söyledi.
Ben de onun karşısına oturup, "Ya kabul etmezse?" diye sordum.
Bana bakmaya devam ederken alay eder bir şekilde güldü. "Seni reddetme ihtimali on üzerinden sence kaçtır?"
Kısa bir saniyelik düşündüm. "Bir mi?"
Kafasını iki yana sallayarak, "Seni reddetme ihtimali 0.5 bile değil, inan bana." dedi.
Dirseğimi bacağıma yerleştirip, çenemi de avcuma yaslarken, "Yani itiraf et diyorsun." diye mırıldandım.
Arkasına yaslanarak, "E, daha ne kadar bakışıp, ortamdaki cinsel tansiyonu tavan yapacaksınız?" dedi alayla.
Yanımdaki koltuk yastığını alıp ona fırlatırken güldü. Yukarıdan adım sesleri geldiğinde parmağımı dudaklarıma koyarak, 'ssh' yaptım. O da bana göz kırparak kafasını salladı.
Gökçe üzerinde çok güzel, siyah bir elbise ile merdivenleri inmişti. Gözleri beni gördüğünde gülümsedi. "Merhaba Mayıs hocam."
Ayağa kalkarken, "Merhaba Gökçe, çok hoş olmuşsun." dedim baştan aşağı ona bakarken.