Bu kitaba her gün yb yazasim var sizde yorum yapın ki hevesim gaçmasın, emi küçük kurtlar<3
×××××
Sıcak bir duş aldıktan sonra üzerimi değişip alt kata inmiştim. Elimdeki havluyla saçımı kurutmaya çalışırken ilk önce masa üzerinde duran telefonuma baktım. Yusuf'la olan dün geceki konuşmamızdan sonra bana Nefes'ten hoşlanabileceğimi söylemişti. Hissettiğim duyguyuysa kıskançlık adlandırmıştı.
Fakat, sanmıyorum. Evet daha önce hiç aşık olmadım, hiç birini kıskanmadım ama bu öyle bir duygu değil, olmamalı. Burada, Nefes'e karşı hiç olmamalı. Etraftaki insanların tepkisinden çok, Nefes'in ve Gökçe'nin tepkisi beni geriyordu.
Mesaj gelmediğini görünce derin bir nefes aldım ve telefonu tekrar masaya bıraktım. Yakmak için şömineye doğru giderken saçlarımdan dolayı ıslak olan havluyu koltuğa bıraktım.
Birkaç odun koyup, şömineyi yaktım. Saçlarımı kurutup, hasta olmamam gerekiyordu. Havalar artık ciddi anlamda soğumuştu. Kasım ve aralık ayları çok soğuk oluyordu burada. Hatta yakında kar yağacak gibiydi.
Şömine yandığında ayağa kalktım. Gözlerim dışarıdan gelen ışığa kaydı. Kaşlarımı çatarak pencereye yaklaştım ve perdeyi hafifçe ittim. Nefes'i benim yaptığım gibi bir ateş yakmış ve yanında oturmuş bir şekilde gördüm.
Dirseğini dizine yaslamış, çenesini de avcuna yerleştirmiş, bir şeyler düşünüyordu. Onun bu dalgın haline küçük bir gülümseme salıp perdeyi bıraktım ve kapıya doğru ilerledim.
Kapının yanındaki askılığa asılmış kabanımı alıp evden çıktım. Saçımı tamamen kurutmamıştım fakat bunu umursamadım. Ama yine de ilk çıktığım anda ıslaklık nedeniyle vücuduma değen soğuk hava içimi titretmişti.
Bedenim hafifçe titrediğinde durdum derin bir nefes aldım. Sonunda rahatladığımda merdivenleri inerek Nefes'e doğru ilerledim. Dün geceki olaydan sonra onu bugün görmemiştim. Aptalca davranıp, onu da endişelendirmiştim muhtemelen.
O kadar dalgındı ki, ben dibine girene kadar neredeyse beni farketmemişti. Onun önüne geçip, küçük bir gülümsemeyle, "Naber komuşu?" diye sordum.
Ateşle oynadığı çubuğu bırakıp bana baktı. Çenesini avucundan kaldırırken, "Islak mısın sen?" diye sordu sorumu görmezden gelerek.
Kafamı sallayıp karşısına otururken, "Evet, yeni duş almıştım." diye cevap verdim.
Gözlerini üzerimde gezdirirken, "E, niye çıktın bu soğuk havada dışarı?" diye sordu.
Omzumu silkerken, "Burada oturuyordun, ben de geleyim dedim." diyerek cevap verdim.
Tek kaşını kaldırıp, "Dün benden kaçıyordun ama bugün kendi isteğinle geliyorsun. Çözülmesi zor bir insansın hoca." diye alay etti.
Onun bu dediğiyle hızla doğruldum. Bunu nasıl anlamıştı bilmiyorum ama itiraf etmek gibi bir niyetim yoktu. Sonuna kadar inkar edecektim.
Rahat bir tavır alırken, "Senden kaçmıyordum, sadece bir an kendimi çok kötü hissettim o kadar." dedim.
Tekrar elindeki çubukla ateşle oynamaya başlarken, "Ne dersen de, hoca." diye cevap verdi bana.
Bunu üstelememesi iyi oldu. İnanmıyorsa da kendi bilir. Onu bir şeye ikna etmek için çaba gösterecek değildim.
Ortam tekrar sessizliğe bürünürken, yan gözle ona bakarak sakin bir sesle, "Peki, sen neden bu havada burada yalnız oturuyorsun?" diye sordum.