Ellerim onun yakasından gevşerken bana doğru koşarak gelen Sevda ablaya baktım. O yaklaştığı için babamı sertçe ittim. O hızla yanıma gelip, kollarını bana doladı. O kadar sert ve sıkı sarılmıştı ki, ani kavuşma yüzünden sarsılmıştım.
Bana sıkıca sarılırken, "Kızım." diyordu saçlarımdan öperek. Ellerimi nereye indireceğimi bilmiyordum. O kadar uzun zaman olmuştu ki, onu görmeyeli, sesini duymayalı, anne tonunda olan 'kızım' demesini duymayalı.
Kalbime anında sıcaklık yayılıp, vücudumu rahatlık sararken kollarımı ben de sıkıca ona doladım. Gözlerim dolmuştu ama ağlamayacağım. Kafamı omzuna gömüp, kokusunu içine çektim. Bana her zaman annemin kokusunu hatırlatıyordu.
Geri çekildiğinde yanaklarımı tutarak, "Ne kadar da güzelleşmişsin, ne kadar büyümüşsün. Seni o kadar çok özledim, o kadar merak ettim ki." dedi ve tekrardan yanağımı öptü.
Bana yeniden sıkıca sarılırken öylece durdum. Bu sefer çok uzun satılmadı az önceki gibi. Birkaç saniye sonra geri çekildi ve yanımda duran Nefes'e baktı. Dudaklarına kocaman bir gülümseme konarken, "Zevkin her zamanki gibi mükemmel yine." dedi.
Gözleri dolmuştu, ağlamak istiyordu. Benim Esra ile birlikte olduğumu nasıl anladı ki? Ona hiçbir zaman söylemedim, kimseye söylemedim.
Tekrar bakışlarını bana dönerken, "Tanıştırmayacak mısın bizi?" diye sordu.
Ben donup kalmıştım. Bir şey diyemiyorum veya hareket edemiyordum. Bunu fark eden Nefes yanıma gelip, koluma girerek Sevda ablaya gülümseyip, "İsterseniz evde konuşalım, hava oldukça soğuk." dedi.
Bana olan teması Sevda ablayı daha da gülümsetirken, "Olur, olur tabii." dedi ve kızına baktı.
Sevda silahı adamlardan birine verdikten sonra gülümseyerek annesinin kolunun altına girdi. Annesinden uzundu ama eğilip, kolunun altına girmişti. Sevda abla onun da kafasından öpüp bizimle birlikte içeriye geldi. En arkada ise babam geliyordu içeri.
Sahra annesinin kolunun altından çıkarak arkaya babasının yanına geçti. Ferhat bey ona gülüp saçlarını karıştırdığında Sahra gülüp onun elini itti. "Bozma karizmamı be adam." diye sitem edip, saçlarını düzeltti.
Bu halleri kalbime yeniden bir hançer saplamıştı. Eskiden alıştım diye kendimi kandırıyordum ama bu kadar sevgi dolu adamın, bu dünyada bir tek beni sevmemesi kalbimi kırıyordu. Sevgisiz bir piç olsa anlardım belki ama değildi. Etrafındaki insanları o kadar çok seviyordu ki, bu bana kendimden nefret etme hissi doğuruyordu.
İçeri girdiğimizde Nefes, "Mine, halacım, hadi sen Esil ile birlikte yukarı çık." dedi.
Mine oldukça kalabalık olan bize bakıp, kafasını salladı ve Esil'i kucağına alarak yukarıya doğru çıktı. Onlar yukarı çıktığında diğerleri koltuğa oturdu. Sadece Nefes ve ben ayakta durmuştuk. Nefes ellerini yanaklarıma koyarak, ona bakmamı sağladı.
"Sakin ol tamam mı? Zor biliyorum ama kendini kaybetme." dedi.
Gözlerimi kapatıp, kafamı sallarken o yanağıma bir öpücük kondurdu. Dudaklarım az da olsa yukarı kıvrıldı. Gülümseyerek bana baktıktan sonra bakışlarımı onlara çevirdim.
Sahra babasının yanına oturarak, "Çok havalıydı değil mi?" dedi gülerek.
Ferhat bey onun gibi gülerek, "Seni tanımasam on yıldır silah kullanıp, adam öldürüyor sanardım." dedi cevap olarak.
Sahra saçlarını geriye atıp, arkasına yaslanırken Feride'ye bakıp, "Görüyor musun ne cevherler var bende." dedi.
Feride ona gözlerini devirip, bakışlarını bize çevirdi. Sevda abla da bize bakıyordu. "Ben kendimi tanıtmadım galiba. Ben Sevda Zaimoğlu, Sahra'nın annesiyim."