Prolog

4.3K 193 36
                                    

Kenan Mollaoğlu.

Sayfaları belki bininci kez karıştırıyordum. Gözden kaçırdığım bir şey vardı fakat ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bulamıyordum ve makaleyi yarın teslim etmem göz önüne alınınca boku yemiştim.

Kenan Mollaoğlu, son birkaç aydır hem hayatımda hem de zihnimde büyük bir yer kaplamıştı. Çalıştığım firma onun haberini yapmama izin verdiği gün tatil günümmüş gibi sevinmiştim. Ki ben tatilleri çok severdim. Onunla ilgili her şeyi en ince ayrıntısına kadar araştırmıştım. Her bir olayı, her bir tarihi kendi doğum tarihim gibi ezbereydim. Bu makale için geceyi gündüzüme katarak çok uğraşmıştım. Uyumayıp sabahladığım geceleri biliyordum. Öğle yemeklerini atlayıp aç kaldığım zamanları... Sorun şu ki ufacık bir detay beni kahrediyordu.

Mollaoğlu'nun idamı zamanında Türkiye'yi kasıp kavurmuştu. Hem sağcı hem solcu kesimin bir olup protestolar ve grevler yapmasına neden olan çok büyük bir olaydı. Adı, ülkü ocaklarında küçücük çocukları ders niteliğinde öğretiliyordu.

Kenan Mollaoğlu dört çocuklu bir ailenin ikinci çocuğuydu. Genç yaşında babasını kaybedince abisi ile beraber kıraathane işleterek evin geçimini sağlıyorlardı. Abisi Halil Mollaoğlu, polisin aslında valinin oğlu için düzenledikleri operasyonuna karışıp gizli bir polisi öldürünce müebbet istemiyle cezaevine giriyor. Çok geçmeden cezaevinde öldürülünce Kenan intikam için valinin oğlunu öldürüyor. Gerisi malum.

İdam sabah ezanından önce gerçekleşiyor.

Benim anlamadığım şey Kenan'ın intikam isteğiydi. Kim abisi için böyle büyük bir cinayeti işleyecek kadar gözünü karartırdı?

Başka bir şey vardı...

Hislerime güvenirdim ve beni yanılttıkları nadiren olmuştu. Kenan'ın o cinayeti işlemesinin ardında başka bir sebep daha vardı fakat aptal ben bir türlü çözemiyordum.

Masanın üzerinde duran telefonumun ekranı parladı. Sessize aldığım için ancak farkına varıyordum. Arayan eski sevgilim Fatih'ti. Sıkıntılı bir iç çekip ekranı kapattım ve aramayı görmezden geldim.

Neden hala ona tahammül ettiğimi anlayamıyordum. Yılışık adam. Beni aldattığını kendi gözlerimle görmüştüm. Yüzleşmek için zaman kolluyordum ama gelin görün ki Kenan Mollaoğlu tüm zamanımı çalıyordu.

"Sen hala burada mısın, Liya Hanım?"

Başımı kaldırarak ofisten içeriye giren adama baktım. Temizlik görevlimiz Şükrü abi son kontrollerini yapıyordu.

"Buradayım abi." dedim, yorgunlukla.

"Valla kusura bakma ama sen de bu herifle kafayı bozdun. Birazcık dinlen heri."

Güldüm. "Yarın teslim edeceğim abi. Oturmayan bir yer var, eh beni de biliyorsun."

"Bilirim, bilirim." dedi, pencereleri kontrol ederken. Çıkmadan önce son kez kapının önünden baktı. "Eyi çok kalma ha. Bugün hava yağmurlu, fırtına gelecek diyorlar."

"Kalmam abi, birazdan çıkarım. İyi akşamlar."

"Hayırlı akşamlar kızım."

Şükrü abi ofisten çıktıktan sonra kolumdaki saate baktım. 11:35. Benden başka kimse kalmamıştı. Garip takıntılarım yüzünden hep böyle oluyordu. Ne doğru düzgün arkadaşım vardı, ne de sadakatine güveneceğim bir erkek arkadaşım...

Lambaların loş ışığında biraz daha oturdum. Bir karar vermem gerekiyordu. İnsanlara gerçek hikayeyi mi yoksa herkesin inandığı o hikayeyi mi sunacaktım? O ufacık detayın beni yenmesine izin verdim. Hikayeyi bu şekilde asla yayınlayamazdım. Ne kadar emek harcamış olursam olayım gerçek belki de bambaşkaydı ve onu bulmadan bu hikayeyi yayınlayarak Kenan Mollaoğlu'na ihanet edemezdim.

Yarın editörle konuşup makalenin yayınlamamasını isteyecektim.

Şimdilik aylarımın emeği olan dosyaları çantama koydum. Buna daha sonra üzülürdüm. Muhtemelen kovulduğum için eşyalarımı toplarken.

Kabanımı giydikten sonra çantalarımı alıp ofisten çıktım. Yağmur bardaktan boşalırcasına yağıyordu. Neyse ki planlı biriydim. Her evden çıkmadan önce hava durumuna bakar çıkardım. Şemsiyemi açarak binadan ayrıldım. Yakına park ettiğim arabanın kapılarını açarak çantalarımı arkaya koydum ve şoför koltuğuna oturdum.

Arabayı çalıştırıp gitmeden önce birkaç dakika bekledim. Doğru kararı veriyordum değil mi? Bu benim ilk büyük makalem olacaktı. Belki de çıkışım... Hayırlısı değilmiş. Annem hep böyle söylerdi.

Annem demişken, o kadar acıkmıştım ki karnımın guruldamalarını bile alışmıştım artık. Bugün öğle yemeğini atladığımı saymıyorum bile. Neyse ki annemin nefis yemekleri beni evde bekliyordu.

Evet, hala annemle kalıyordum. Benim bu takıntılarımı çekebilen tek insanla. Araştırmacı gazeteci olacağımı söylediğimde beni destekleyen tek kadınla. Gecelere kadar çalıştığımda tek kelime etmeden beni bekleyen annemle. Ona çok şey borçluydum.

Telefonumu elime alıp yolda olduğuma dair bir mesaj attım anneme. Yan koltuğa bırakacağım sırada Fatih'in başka bir araması düştü ekranıma. Gözlerimi devirip koltuğa bıraktım telefonumu.

Arabayı çalıştırıp yola çıktım. Evim çalıştığım yere biraz uzak kalıyordu ve yaklaşık otuz beş, kırk dakika yol gidiyordum. Söylenmeye hakkım yoktu çünkü Ankara'nın en iyi firmasında çalışıyordum. Ve işimi severek yapıyordum ya da artık yapmıştım olacak.

Editörüm makaleyi teslim etmek istemediğimi öğrendiğinde sıralayacağı cümleleri kestirebiliyordum. Bunun için mi bu kadar yalvardın Liya? Buraya ilk geldiğinde gözlerindeki hırsı görmüştüm Liya, beni hayal kırıklığına uğrattın. Patron bu işe pek sevinmeyecek Liya...

Yazdığım her bir kelimesinden emin olmadığım bir makaleyi yayınlarsam önce kendime daha sonra bu makaleyi okuyacak insanlara ihanet ederdim. Gerçek her zaman açığa çıkmalıydı. Belki daha sonra Kenan Mollaoğlu'nun cinayeti işlemesinin arkasındaki farklı nedeni öğrendiğimde tekrardan makaleyi yayınlayabilirdim ama şimdi bu mümkün değildi.

Telefonumun ekranı bir kez daha parladı. Başımı çevirip arayanın kim olduğuna baktım.

"Ne var be adam? Ne arayıp arayıp duruyorsun!"

Cevap vermek amacıyla telefona uzandığımda duyduğum korna sesiyle başımı kaldırarak yola baktım. Karşıdan gelen aracın farları gözlerimi almıştı. Tek yapabildiğim çarpmamak için direksiyonu çevirmekti. Arabam otobandan çıktı ve ben daha ne olduğunu bile anlayamadan büyük bir gürültüyle bir yere çarpmıştım.

Acı dayanamayacağım kadar fazlaydı. Belki de ölüyordum.

Bilincimi kaybetmeden önce gördüğüm son şey etrafa saçılmış dosya sayfalarından birinin üzerinde yazan o isimdi.

Kenan Mollaoğlu...

Bölüm Sonu!

FARKLI ZAMANLARA AİDİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin