1.5 ☘︎

16 2 12
                                    


Prens hızlı adımlarla kıza doğru ilerlemiş ve mürekkebin mahfettiği mektuplara bakmıştı.

"Tanrım! Seni aptal ne yaptığının farkında mısın sen?!"

Prens altta kalan sayfaları alıp batmamaları için çabalarken kız sadece umursamazca gözlerini devirmişti.

"Bu aptal aşk mektuplarına kimse kanmaz Zaten, onları atsan iyi olur"

Prens duydukları ile daha da sinirlenirken elindeki kağıtları yere bırakıp kıza döndü ''bir daha ağzındam her hangi bir laf duyarsam, dilini kopartır köpeklere atarım işte o zaman gerçekten dilsiz olursun!"

Jane, Prensin ani çıkışına karşı korksa da bunu belli etmemiş ve dik duruşunu bozmamıştı, "dilimi koparırıken lütfen gözlerimide çıkar en azından senin bu iğrenç mektuplarını bir daha okuyamam"

Prens sinirle gülüp başını salladı "iğrenç öyle mi?" diye sordu kıza bakarken, Jane başını belaya gireceğini çok iyi bir şekilde biliyordu ama onun kitabında geri adım atmak yoktu.

"Köydeki çöplük farelerinden bile daha iğrenç" dedi iğneleyici bir tonda, Prens başını sallayıp sakin bir şekilde kapıya yöneldi.

"İçerideki kızı hiç bir camı olmayan karanlık bir mahzene kapatın" ardından Jane doğru döndü "ve köy çöplüğünün etrafında ne kadar fare varsa hepsini yakalayıp aynı odaya dökün, hemen"

Jane düz bir şekilde prense bakarken, iki muhafız içeri girip kızı kollarından yakalamıştı, "bütün gece farelerle orda kalacak, sakın çıkarmayın" muhafızlar prensin tuhaf emirlerine alışık olduğu için sadece "emredersiniz" demiş ve Jane ile birlikte dışarı çıkmışlardı.

"İğrenç olan neymiş şimdi görürüz küçük hanım"

Jane hiç bir şekilde sesini çıkarmadan adamların onu götürmesine izin vermişti. Başına gelenlerin asla tutamadığı çenesi yüzünden olduğunu biliyordu, yine de asla durmuyordu.

İki muhafız kızı oldukça karanlık olan odaya bırakıp çıkıp gitmişlerdi, karanlık onun için çok büyük bir sorun değildi ama açıkcası fareler için aynı şeyleri düşünmüyordu.

Tanrım neden çeneme hakim olamıyorum ki?!

Kendine kızarak duvar dibine çöküp kafasını dizlerine yasladı, onun için uzun bir gece olacaktı.

Bazıları için kötü bazıları içinse fazlasıyla huzurlu geçen bir gecenin ardından Jungkook zindandaki kızı çıkarmıştı.

"Sana prense cevap verme demedim mi ben? Canına mı susadın? O senin para için hizmet ettiğin köylülere benzemez, canının alınması ağzından çıkan tek bir lafa bağlı ona göre davran"

Jane Jungkook'un uyarılarını kulak ardına vurup sadece başını sallamıştı, Yine de bir süre Prensin gözüne görünmeme konusunda kendini uyarmıştı.

Sabah yemek için sofra hazır olduğunda ilk önce prensler -prenslerin eşleri- ardından kraliçe ve son olarak kral masaya gelmişti.

"Yarın kuzeniniz prenses Jisoo ve Dahyun gelecek" dedi kıraliçe çocuklarına hitaben. "Sebebi ziyaretlerini neye borçluyuz?" üçüncü Prens olayın ne olduğunu çok iyi bildiği için hemen sormuştu.

"Bir sebebi yok Jisoo doğum öncesi amcasını ziyaret etmek istemiş" prens ne kadar inanmamış olsa da başını sallamıştı.

Annesinin Dahyun ve onun nikahlanmasını istediğini çok iyi biliyordu, ama şu an bunun tartışmasını yapacakları bir yerde değillerdi.

"Jisoo nerdeyse doğum yapacak ama biz daha güzel bir haber alamadık" dedi kıral ortama gergin bir hava yayarak.

Üçüncü Prens olayın ondan çıktığını düşünerek mutlu olacaktı ki "Dahyun ve Taehyung'un nişanlanması için Jongin ile konuşmak istiyorum" babasının söylediklerini duyduğu an elindeki çatal masaya düşmüştü.

"Bunu kabul etmiyorum" dedi aniden, babasının sert bakışları yüzüne döndüğünde bakışlarını kaçırdı. Dik başlı  yada asi biri olabilirdi ama babasına daha doğrusu kıralına karşı gelemezdi.

"Eminim o da benim gibi düşünüyordur"

Jolene / 𝑲𝑻𝑯Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin