Prens üstündeki kıyafete özenle bakıp arkasını döndü "düzgün görünüyor mu?" Jane karşısındaki adama bakıp başını salladı.Taehyung iyi olduğundan emin olduktan sonra odanın çıkışına yöneldi, "sende benimle gel servis yapılırken orda ol"
Kız sessiz kalarak adamı takip etmişti, saray içinde ne olur ne olmaz diye konuşmuyordu, neden böyle bir kural olduğunu anlamamıştı ama yapmaktan başka çaresi yoktu.
Prens ne kadar ona karşı hoş görülü olsa da (?) damarına fazla basmıyordu, sonuçta hayatına son verilmesi tek bir lafına bakardı.
Bütün aile bireyleri masaya toplandıktan sonra Kral Namjoon'un kardeşi Jongin'in kızları, Dahyun ve Jisoo yemek odasına girmişti.
İki kız eğilip amcalarını selamladıktan sonra masaya geçip oturdu, "geçen sefer geldiğimizdekinden daha iyi görünüyorsunuz kıralım" dedi Jisoo gülümseyerek.
"Daha iyiyim, ilgin için teşekkür ederim" Taehyung babasının kızlara karşı tavrına gözlerini devirip yemeğine döndü, onu izleyen bir çift gözü fark etmemişti bile.
"Bir süre burda kalın, bir kaç gün içinde güzel haberler alabiliriz" kıralın söylediği Taehyung'un durmasına neden olmuştu.
Sakin kalmaya çalışarak boğazını temizledi "müsadenizle odama çıkmak isterim kıralım" kral oğlunun derdini bildiği için ses çıkarmamış ve gitmesine izin vermişti 'evlenince düzelir nasıl olsa' diye düşünüyordu.
Taehyung'un tabi ki evlilik gibi bir düşüncesi yoktu, yine de babasına karşı gelemezdi.
Jane hızlı adımlarla ilerleyen Prensin peşine düşüp onunla birlikte sarayın arka kapısından çıkmıştı 'odama gideceğim demedi mi bu?!' bir taraftan önünden yürüyen adama yetişmeye çalışırken bir yandan homurdanmayı ihmal etmiyordu.
Taehyung atların olduğu alana gelip kendi atına ilerledi, "bir yere mi gidiyorsunuz Majesteleri?" Jungkook atına binen adama bakarken konuştuğunda Taehyung başını salladı.
"Yalnız kalmak istiyorum" ardından ahırın girişinde duran kıza baktı "hadi gel" Jane bir kaç saniye ona seslenip seslenmediğinden emin olmaya çalışmış ardından yavaş adımlarla yanına ilerlemişti.
"Ata binebilir misin? Yada en iyisi Jungkook'la birlikte gel,acele edin"
"Emredersiniz efendim" Jungkook diğer çalışana kendi atını getirmesini işaret ederken Taehyung çoktan ikisini arkasında bırakmıştı.
Jungkook, Jane'in ata binmesine yardımcı olup kendi de onun arkasında yerini aldı ve Prensin peşine düştü.
Uzun denilebilecek bir yolun ardından ormanın derinliklerindeki bir şelalenin yanına gelmişlerdi.
Burası kırallığa ait bir yer olduğu için Taehyung genelde yalnız gelirdi.
Jungkook Jane'i indirip ardından hiç bir şey söylemeden ordan uzaklaşmıştı 'dönerken ne yapacağım?' Jane kendi kendine düşüncelere dalmış ardından bakışlarını taşlar üzerinde oturan prense çevirmişti.
Yavaş adımlarla yanına ilerlemiş ve onun karşısındaki taşın üzerine oturmuştu "beni buraya size Jolene'i anlatayım diye mi getirdiniz?" bir süre cevap gelmeyince omuz silkmişti.
"Çiçekleri pek sevmez, yani en azından ucuz olanları, mor rengi çok sever, bilirsiniz mor bulunması zor bir renktir, sizin tabirinizle o sadece nadir bulunan şeyleri sever"
Bir süre düşünüp devam etti "çocukları pek sevmez, hatta tahamül edemez, bağış yapılan yerlerden çıktıktan sonra orda giyindiği kıyafetlerin hepsini çıkarıp yakar, çöpe atmıyor çünki eğer biri görüp alırsa onunla aynı kıyafeti giyinen biri olduğu görülür"
Bir süre muhteşem manzarası olan şelaleye baktı "her hafta yeni kıyafetler diktirir, bir giyindiğini bir daha giyinmez partileri çok sever, dans etmek şarkı söylemek onun için yaşamak demek, o sizin gibi değil"
Kızın son dediği ile Taehyung ona döndü "siz sakin birisiniz, yazdığınız şeyler okuduğunuz kitaplar hepsi çok farklı, Jolene doğru dürüst yazı bile yazamaz, okumayı bile yirmi beş yaşlarında öğrendi"
"Bana bunları söylemen duygularımı değiştirmeyecek" dedi Taehyung sadece, evet Jolene görüntüsü kadar mükemmel olmayabilirdi ama bir insan aşık olduğu kişiyi seçebilir miydi ki?
Taehyung gönlünü Jolene vermişti bir kere artık geri alması mümkün değildi...
Yeni hikayemiz soygun ekibine göz atmayı unutmayın