Öncelikle herkese merhaba!
Bu kitabımı okuyacak okurlarıma şimdiden küçük bir notum olacak, bu benim ilk kitabım ve desteğiniz ile görüşlerinize çok ihtiyacım var. Görülen hataları bana yorumlarda bilgi vermeniz beni asla gocundurmaz tam aksine keyfimin geleceğinden şüphe duymayın. Kısacası görüşlerinize ve eleştirilerinize karşı açığım.
Haaa şunu da eklemek isterim ki okuyacağınız satırlar bir çoğu hayal olsa da gerçek hayattan alıntıları çok yüksek ve bunu size ilerleyen bölümlerde izah edeceğim.
Keyifli okumalar dilerim!
Küçük çiziklerin olduğu, bembeyaz tavana odaklanmış gözlerinden akan yaşlar elmacık kemiğinden süzülüp tavanla aynı renkteki yastığa dökülüyordu. Hissizdi, duygusuzdu, acımasızdı ve karartıcıydı yeşil gözlerin sıcak gözyaşları. Öyle ki hâlâ da çığlıklar yankılanıyordu kulağında...
_____
GEÇMİŞ
_____"Niye ağlamıyorsun, niye benim gözlerime bakıp, 'anne' demiyorsun? Gerçekten kırık bir oyuncak bebek misin? Yoksa varlığınla bana huzurla dolu olan cenneti yaşatan bebek misin!"
Tren raylarının cılız çığlıklarının yankılandığı arazide, içini ısıtan annesinin sesini yankılanarak duyuyordu genç kız. Ne hoştu o ses öyle genç kız için. Sanki bir tek o sesti ona, 'ben yanındayım korkma,' hissi veren. Peki neden bu ses genç kızı korkutuyordu şimdi? Niye feryat figân ederek koşuyordu o sesin sahibine? Ayaklarının ince sızısı diz kapağına kadar veriyordu ağrısını. Belki de kanıyordu...
Ama koşup da ayaklarının ağrısı değildi ona acı veren, annesinin feryat eden sesiydi ona acıyı en derinden hissettiren. Amansızca nereye gittiğini bilmeden, koşuyordu annesine ağrıyan ayaklarıyla. Öyle ki küçük bir taş parçasına takılıp düştü diz üstü. Gözlerinden ne zamandandır bilmediği tuzlu yaşlar akıyordu yanaklarına. Rüzgâr da uçuşup dağılan saçları, yüzünün her bir köşesine yayılmış ve önünü görmesine olanak sağlamıyordu. Kaldırdı hızla başını toprağın önünden.
"Anne!" Diye bağırdı. Belki duyar sesini diye. Ama duymadığı acı bir gerçekti. Genç kız bile onun feryat eden sesini az işitiyordu. Hızla salladı başını.
"Anne bırakma beni!"
Son çığlığını da savurdu rüzgârın mesken tutmuş, tren raylarının bulunduğu boş arazi de. Öylece yankılandı sesi savrulan çimenlerin arasından kulağına. Toprağa bulanmış elini daha çok bastırdı tırnağıyla. Yavaş yavaş kalkmaya başladı seyrek olan çimenlerin üzerinden. Her bir santim dikleşen bedeni, zorlukla duruyordu ayakların da kurumuş ama acısını hisettiren ağrılarla.
Artık gerçekten, umudunun tükendiği son noktadaydı. Tuzlu göz yaşları, anlından boynuna süzülen ecel teri, kanlarla bezelenmiş olan ayakları ve elleri ona 'isyan' ediyordular. Onların isyanı genç kızı yıldıramazdı annesine giden yolda. Hızla koşmak için çıplak ayaklarını atıyordu çimenlerin üzerinden. Bu kadar şey oldu başardı genç kız, bunu mu başaramayacak? O kadar kolay değil. Pes etmek kaybetmekti ve genç kız pes ederse hayatın acı oyununa boyun eğmiş olurdu. Yapamazdı! Yapmamalıydı...
Ayaklarını bacaklarına dolaya dolaya koştu zor olsa da, annesini bulmasına az kalmıştı. Çünkü her dolanan adımların da yaklaşıyordu nur sesini etrafa sunan kadına. Her sese yaklaşımın da rayların cılız çığlıkları çok keskinleşiyordu ve kulaklarını sağır edecek kadar sarsıyordu genç kızı.
Gözleri istasyona takıldı. Başka İllerden gelen trenin anonsları veriliyordu, istasyonda ki tren yolcularına. Ani çığlık yükseldi etrafında,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİLİNMEYEN MÜHÜR
General FictionSâra ile Yarkın'ın sarı gül motifli, tahta kapaklı bir günlükle başlamıştı aşkı. Birbirlerini hiç tanımayan iki kuzenin aşk hikayesi... Yarkın; "Nefretinle aklımdan, sevginle gönlümden çıkmıyorsun sarı gül." Kulağının fısıltıyla işittikleri ile gözl...