Hayat bir bulmaca gibidir aslında. Bazıları bulmacayı çözmek için resmi okulda işlediği konularda arar, bazıları ise hayat okulunun verdiği derslerde. Ama şuan ki bulmaca bir hayli zordu genç kız için. Çünkü bulmacanın kendisi, karşısında 'beni sanki yanlış yoldan çözmüşsün' gibi izlenim veriyordu. Efsun Sâra'ya korkuyla bakıyordu artık. Telefon için kulağına dayadığı eli boşta kalmış vaziyette hâlâ da yerli yerinde durmuştu ve kaskatı kesilmişti. Ne diyecekti ki cevap bekleyen kıza?
Sonunda kendine gelen Efsun gözlerini etrafta dolandırmaya başladı. Sâra ise anlam veremiyordu hal ve hareketlerine. Ne için böyle korkmuştu ki? Genç kız sadece ona, kimin başına bir şey geleceğini söylemişti. Başka bir şey dememişti. Yada öyle olduğunu sanıyordu genç kız...
Cevap bekleyen Sâra sorusunu yineledi;
"Efsun teyze, konuşur musun artık. Kimin başına bir şey gelecek?"
Titreyen ellerini yüzüne götürüp sıvazlamaya başladı Efsun. Bakışlarını etraftan çevirip Sâra'ya dikti. Derince yutkunup;
"Öyle değil kızım, şey." Dedi ve durdu. Tedirginlik, diline de yansımıştı. Anlıyordu korktuğunu genç kız. Ama neye korktuğunu bilmiyordu. Adımlarını yanına yaklaştırıp tam karşısında durdu Sâra.
"Şey ne Efsun teyze?" Dedi. Korkuyla baktı Efsun Sâra'ya, acilen bu gergin havayı dağıtması gerekiyordu yoksa işler daha çok karışacaktı.
"Şey oldu... Benim bir arkadaşım vardı eskilerden. Baya önceden..." Yine durdu ve derince nefes aldı. Ne dediğine dair kendisi de farkında değildi. Tek bildiği şey yalanı yalanla sarmalıyor olduğu idi.
"Kızı madde bağımlısıymış. Benle arkadaşım da kızının tedavi görmesi için hastaneye yatırdık. Allah'a çok şükür kurtuldu da. Bizde onu taburcu ettirdik. Hemen hemen dört gün önce, tekrardan onu alıştıran arkadaşlarıyla buluşmuş. Arkadaşımda bana, 'ben ne yapacağım da onu arkadaşlarından uzak tutacağım' diyordu. Bende dedim ki, çabuk olman lazım. Yoksa başına bir şey gelir, kurtaramayız diye. Yani başka bir sebebi yok." Dedi Efsun arada kekeleyerek. Ve sonunda akla mantığa sığmayan taze bir yalanı ortaya koydu. Eğer genç kız buna inanırsa olay büyümez diye umdu.
Kaşları istemsizce çatılmıştı Sâra'nın. Bu da neyin nesi dedi Sâra içinden. Herşeyi geçti kekelemesi neden idi? Başka bir sebep varmış gibiydi ama neydi bilmiyordu genç kız. Çünkü anlattıkları nedense hiç inandırıcı gelmiyordu.
"Yanlış anlama Efsun teyze de öyleyse eğer neden beni görünce korktun?" Dedi genç kız.
Yüzü buruştu Efsun'un. Dediklerine inanmadığına dair, dillendirmese de imalı bir şekilde soru sormuştu. İçine kuşku düşmüştü genç kızın. Gözleri açılmıştı Efsun'un, dudaklarının titrediğine ilk kez şahit oluyordu Sâra. İnce kavizli kaşlarını çatıp hızla nefes alıp verdi Efsun.
"Kızım yoksa sen bana inanmıyor musun?" Dedi hızla. Kendisini böylece üstün kılmaya karar verip diklendi genç kıza. Sâra anlamazcasına bakarken hızla elleriyle reddedip,
"Hayır Efsun teyze. İnanmamaktan değil, sadece ne için korktuğuna şaşırdım. Ondan dolayı sordum." Dedi. Gerçekten de bunu merak etmeye başladı genç kız. Özellikle de bu soruda daha da içinde olan merakı kanat çırpmaya başladı. Bütün duygularını bastırdı Efsun ve başında olan yazmasını düzelterek yüzünde tebessüm oluşturdu.
"Eh be kızım kim olsaydı korkardı. Haberim yokken arkamdan geliyorsun ve kimin başına bir şey gelecek diyorsun. Sen olsan korkmaz mıydın?"
Kaşları havalanmıştı genç kızın. Dudakları büzüldü ve hemen şekil alarak düz bir çizgi halini aldı. Haklı olabilirdi Efsun belki ama bu korku o değildi ve bundan adı gibi emindi çünkü aklı inanmıştı bu dediklerine, kalbi yanılgı hissi yayıyordu bedenine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİLİNMEYEN MÜHÜR
General FictionSâra ile Yarkın'ın sarı gül motifli, tahta kapaklı bir günlükle başlamıştı aşkı. Birbirlerini hiç tanımayan iki kuzenin aşk hikayesi... Yarkın; "Nefretinle aklımdan, sevginle gönlümden çıkmıyorsun sarı gül." Kulağının fısıltıyla işittikleri ile gözl...