OYUNCAK BEBEK

740 51 213
                                    


Selammm doya doya okuyacağınız upuzun bir bölüm ile geldim. Umarım ki beğenirsiniz ✨

Avlunun ortasında kendini bütün güzelliği ile ortaya seren küçük su havuzundan akan suyun sesi uçan kuş cıvıltılarına eşlik ediyordu. Aşiret ağası olan müvekkilinin konağının avlusunda tek başına oturmuş Recep ağayı bekliyordu Sidar. Karşısında ki küçük güzel manzarayı dalgın bir şekilde izleyen Sidar'ın ela harelerinde manzaranın yansıması ayna olmuş gibi ışıldıyordu. Bakışlarını küçük su havuzundan çekerek elinde olan dosyaya bakmaya başladı. Hafiften esen rüzgâr kısa saç tutamlarını savuruyordu. Tam elinde olan dosyanın yazan kanun yazılarında kaybolacaktı ki gür bir şekilde ses işitti.

"Yeter artık! Sen kimsin de annemin önünden yemeği çekersin?"

Tanıdık gelen sesin kime ait olduğunu merak eden Sidar kaşlarını çatmıştı ama yerinden kalkmamıştı. Eğer aile kavgasıysa bu durumda aralarında olması doğru olmazdı diye düşündü ki daha çiz bir ses duydu bu sefer.

"Hamalınız değilim! Babanın bedduası yüzünden çocuğum olmuyor, ne yapma mı bekliyorsun?"

"İyi olaydın da etmeseydi sana beddua yenge!"

Gelin görümce kavgası olduğunu anlayan Sidar oturduğu sandalyeye daha çok sinmişti. Tam o esnada hızla bir camın kırılma sesini duydu Sidar.

"Tabii, işine geliyor bu durum. Yarın öbür gün adamın biriyle evlenince üzerime kuma aldıracaksın değil mi?"

"Şimdi anlaşıldı senin suyunun neden kaynadığı. Korkuyorsun değil mi! Berzan ağabeyime çocuk veremiyorsun diye üzerine kuma getireceğim korkusuna dayanamıyorsun değil mi?"

"Kes sessini pislik! Senden mi korkacağım ben ha? Ömrümü heba etmişim size ve gelip bana bunları mı söylüyorsun? Hepiniz nankörsünüz!"

Gür bir şekilde kahkaha atan kadın sesi duyunca az çok kimin bu denli konuştuğunu çözmeye çalıştı Sidar.

"Nankörüz öyle mi? Sen sana verilen değeri hiçe sayıyorsun Leyla yenge! Bana yaptığın bu aşağılık muameleye bile razıyım ama anneme yaptığın eziyete karşı artık sessiz kalamam!" Deyince o an tanıdık ses net bir şekilde duyuldu. Recep Ağa'nın oğlu Berzan araya sinirle girmişti.

"Yeter Suna! Yengen o senin yaşıtın değil."

O an kimin olduğunu çözmüştü Sidar. Konağın salonunda konuşan üçlü yüzünden istemsizce başını avludan konağın kapısına çevirmişti ki, Suna'nın kara gözleri hüsran içinde kısılmış ve bakışları da Sidar'ın ela harelerine değmişti. Hızla bakışlarını abisi Berzan'a çeviren Suna;

"Bana yeter de ağabey ama annem..." Dedi ve işaret parmağı ile abisinin yanında gözlerinden sinsice akan yaşlarını silen yengesini gösterdi.

"Senin karın annenin rahatsız olduğunu biliyor olmasına rağmen önünden yemeği çekip başına vuruyor, 'hızlı yemeyi bilmiyorsun yemeği.' diye. Sen kabul ediyor musun bu zulmü?" Diye de devam etti Suna. Sidar'ın da gözleri şaşkınlıkla açılmıştı. Bu kadarını beklemiyordu. Küçük bir kavga olacağını düşünmüştü ki yengesi ağlayarak dizlerine vurdu.

"Yalan atıyor Berzan! Ben annem bellediğim kadına nasıl böyle bir şey yaparım?"

Berzan sadece Suna'nın sonda konuştuğu şeyleri duyduğu için kaşlarını çatmıştı ama Sidar bütün herşeye kulak misafiri olmuştu ve Suna'nın yengesi göz göre göre yalan söylüyordu. Bu durumda artık sessiz kalmayan Suna sinirle derin nefes aldı.

"Sen nasıl bir yalancısın şeytan!" Diye bağırdı artık. Ama abisi Berzan karısının gözyaşlarına daha fazla dayanamayıp, hızla Suna'nın sol yanağına tokat attı. Başı anında yana düşen Suna'nın dizleri çökmüştü ve yerede yığılmıştı sol elini yanağına götürerek. Kızaran kara gözlerinden yaşları gururundan tutmak istese bile artık tutamamıştı. Dudaklarını ısırıp gözlerinden akan yaşı gizlemek için gözlerini kapattı Suna.

BİLİNMEYEN MÜHÜR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin