dört: hak etmiyorsun o mutlu fotoğrafımızı.

1K 142 196
                                    

"Chan..."

Savcı, üşüdüğü için deli gibi titriyordu, vücudunda halsizlik de hissettiğinden şu an ateşinin olduğunun farkındaydı. Bu yüzden yataktan kalkmış ve zor da olsa kanepede yatan eşinin yanına gelip onu uyandırmıştı.

"Minho?" Dedi başkomiser doğrulurken.

"Ateşim çıktı."

Chan, duyduğu cümleyle soğukkanlılığını kaybetmemeye çalışarak doğruldu. Elini savcının alnına koyup ateşine bakmak istedi, haklıydı savcı. Yanıyordu şu an.

"Tamam, hastaneye gidelim hemen."

Minho oturduğu koltukta titrerken Chan hızlıca ayağa kalkıp eşine ince bir ceket giydirdi, ardından ayağa kalkması için elini uzattı ancak Minho'num hâli yoktu. Bu yüzden eğilip kucağına aldı eşini.

Minho başını başkomiserin omzuna yaslarken gözlerini kapattı. Bayılmak istiyordu, uzun zamandır atak geçirmiyordu ancak artık hissettiği stres fazla olduğundan ve tedavilerini de aksatıp ilaçlarını almadığı için eski günler tekrarlıyordu.

Chan, eşini gürültülü bir şekilde apartmandan çıkarırken alt katındaki aile üyeleri şaşırıp pencereye çıkmıştı bile.

Başkomiser hızlıca arabaya bindirdi eşini, kendisi de bindiğinde vakit kaybetmeden hastaneye sürmeye başladı. Minho ise iki büklüm bir şekilde koltukta titreyerek hastaneye gitmeyi bekliyordu. Konuşacak hali bile yoktu.

Chan arada elini eşinin alnına yerleştirip ateşine bakarken hastaneye gelmişlerdi bile, başkomiser hızlıca inip eşini tekrar kucakladı ve acil kısmına girdi koşarak.

Orada olan birkaç hemşireye seslenip eşini boş bir sedyeye yatırdı, hemşireler ve birkaç asistan koşarak geldiğinde onlara durumu açıkladı.

Kısa sürede ilaçları verildi, ateşi biraz da olsa düştü savcının. Gece boyunca uykusu sürekli bölündüğünden ilaçların da etkisiyle uyuyakalmıştı acildeki sedyede.

Eşi ıslak mendil almış, vücudunun terleyen kısımlarını ara ara silip uykusunun bölünmemesi için uğraşıyordu. Fazla terlerse uyanırdı savcı.

İç çekti, sedyenin ucuna oturup saçlarını geriye itti. Baş parmağıyla yanağını okşayıp güzelliğine gülümsedi. Acilin bir sedyesinde uyurken bile dünyanın sahip olduğu en güzel insandı o.

Eğildi, alnına bir öpücük bıraktı savcının. Dudakları bir süre alnında bekledikten sonra geri çekildi, özlemişti eşini öpmeyi. Kim bilir ne zamandır öpmüyordu onu.

O gece söylediklerinde haklıydı, başkomiser umrunda değil gibi davranmıştı. Kontrollere gelip gelmediğini bile sormuyordu, eskiden kendisi elinden tutup götürdüğü halde.

Neden eşine karşı bu kadar ihmalkâr biri olmuştu, eşi hiçbir sorununu ona yansıtmadığı için miydi?

Aralarına dağlar girmişti, sırlar, saklanan acılar... Chan hiçbirinin farkına varmamıştı, ruhu bile duymamıştı. Minho hiçbirini ona hissettirmemişti.

İç çekti, ıslak mendille boynunu silerken yutkundu. Düşünmeyi ertelediği her şey tam şu an beynine hücum edercesine tek tek aklına geliyordu. Dilekçeyi imzalamak bile ona bu kadar kötü hissettirmemişti.

2 yıl önce, 00.53

"Minho, senin ateşin var."

"Geçer birazdan, ilaçlarımı almayı unuttuğum için oldu."

Savcı farkındaydı ateşi olduğunun ancak beraber film izledikleri için bozmak istememişti bu anı, bir şey dememişti bu yüzden.

"Olmaz öyle, ılık duş alman lazım. Ateşin yükselirse hastanede mi sabahlamak istiyorsun?"

leave, minchan ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin