Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Hyunjin düştüğü suyun dibinde, olanları anlamlandırmaya çalışıyordu. Yüzyıllardır birlikte olduğu ve yüzyıllardır bir kere bile alabora olmayan, su bile almayan, gemisinin şimdi suların derinliklerine gömülmesi onun için oldukça beklenmedikti.
Bunun yaşanacağını önceden hissedememiş olması ise çok daha beklenmedikti.
Suyun dibinde etrafına bakıp mürettebatını ve astlarını kontrol etti. Hepsine saldıran ve derinlere çekmeye çalışan yarı saydam ruhlar, çevrelerini sarmıştı. Her birinin etrafını saran en az bir ruh vardı fakat bir tanesi bile ona yaklaşmıyordu.
O ise kendi derdiyle cebelleşiyordu.
Güçlerini tam olarak kullanamaması zaten günden güne daha da gözüne batarken, şimdi gemisinin batmış ve mürettebatının gerzek ruhlarla çevrilmiş olmasına hiçbir müdahalede bulunamıyor olması kanına dokunuyordu. Her hamle yapmayı denediğinde daha da boğuluyordu sanki. Kalbine giren bıçak sancıları daha da artıyordu her seferinde.
Bir anda aklına kuyruklunun düşmesiyle, etrafı hızlıca bir kez daha taradı gözleriyle. Yine göz gözü görmezken yanındaki hareketlilikle hızla o tarafa döndü.
Beyaz bir kuyruk ve sularda dalgalanan uzun beyaz saçlar... Hızlıca yüzerek yanından uzaklaşmıştı.
Hyunjin bunu görmesiyle gözlerini dehşetle araladı ve her ne kadar yetişemeyeceğini bilse bile hızla kuyruklunun peşinden gitmeye çalıştı. Fakat kuyruklu öyle hızlıydı ki yalnızca ona doğru elini uzatabilmişti. Zaten gözünü açıp kapadığında çoktan ortadan kaybolmuştu.
Hyunjin bununla kendine geldiği gibi hızlıca denizin dibinden yüzeye doğru çıktı. Her ne kadar zorlansa da sonunda kumlara ulaşmıştı. Onunla birlikte mürettebatı da yavaş yavaş ruhlardan kurtulurken Hyunjin, hızlıca kendini toparladı ve bir anda, görünümü az önce hiçbir şey olmamış gibi bir hâle bürünmüştü. Ne ıslaktı ne de yorgun. Gemi batmadan önceki görünümüne çoktan kavuşmuştu.
Sudan daha yeni yeni çıkan astları onu görünce hızla yanına geldiler emirlerini almak için. Hyunjin ise yalnızca, "Onu bulun." demişti şimdiye kadarki en otoriter ses tonuyla akıllarına.
Tabii bunu yapmasıyla kalbine derin bir sancının girmesi bir olmuş, hiçbir şekilde diğerlerine yansıtmadan, ışık hızında ortadan kaybolmuştu.
Her ne kadar onu bulmalarını emretmiş olsa da, onu bulanın kendisi olmasını istiyordu.
Chan, Changbin, Jisung ve Minho ise aldıkları emirle derince soluklanmış, birbirlerine kısaca birer bakış atıp adaya dağılmışlardı.
Hyunjin yaklaşık olarak kaç dakikadır, belki de saattir, deli gibi adayı koştuğunu bilmiyordu. Fakat kalbine giren sancıların artmasından anladığı kadarıyla uzun zaman olmuştu.