Bölüm Parçası : Avril Lavigne - I'm With You
Etrafınızdaki kalabalığa rağmen, hiç kendinizi yalnız hissettiğiniz oldu mu? Kimsenin aslında ne hissettiğinizi bilmediği anlar...
Üzerimdeki rahatsız edici bakışlar, sol kolumdaki dikiş izlerini saklama isteği uyandırıyordu. Kimse baktığını çaktırmamaya çalışıyor olsa da tüm o meraklı gözler, kendimi farklı hissetmeme sebep oluyordu.
Acaba kaçı hakkımdaki dedikodulara inanıyor? Kafalarında tasarladıkları, hayatıma uzaktan yakından ilgisi olmayan hikayeleri olduklarına eminim.
Bulunduğum salonun büyüklüğünde kendimi kaybolmuş hissediyordum. Sanki bu ana ait değildim. Tüm kusursuzlukta var olan tek bozuk parça benmişim gibiydi. Herkesin 'Nasılsın?' sorusuyla unutmakta zorlandığım geçmişim, çiviyle beynime çakılıyordu. Ne sahte gülüşlerim ne de kimsenin duymadığı sessiz çığlıklarım, bu durumdan kurtarıyordu beni. Uzun zaman sonra ilk defa bu kadar kalabalık içindeydim ve ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.
Ceyda "Derin, yapma!" diye fısıldadı kulağıma doğru.
Ne demek istediğini anlamaya çalışırken gri gözlerine baktım. "Ne yapmayayım? " diye sordum.
"Titriyorsun. İnsanlar sana bakıyor. Baban rahatsız olmuş durumda. Sorun çıkarma lütfen. Bir saat sonra eve döneceğiz zaten. " dediğinde omuzun kenarları kasıldı.
'SORUN BENİM ÖYLE Mİ? SORUN BENİM ?! TİTREDİĞİMİN BİLE FARKINDA DEĞİLİM !!! BELKİDE BANA BAKAN TÜM O MERAKLI GÖZLERİ SUSTURMALISIN!! BAYAN DÜŞÜNCELİ (!)' diye haykırmak istedim.
Oksijen akışımı sağlamaya çalışarak sakinleşmeye çalıştım. "Sakın babamı benden fazla düşüyormuşsun hissine kapılma. Eğer öyleyse; yanılıyorsun." diye söylendiğim sırada, babam bir yandan arkadaşıyla konuşuyor bir yandan da bizi izliyordu. 'Her şey yolunda' süsü vermek için attığım kısa süreli kahkahamın ardından, Ceyda'nın kolunu sıvazladım ve yapabileceğim en sinir gülümsemeyi suratına çarptım.
Cevap vermesini beklemeden salonun ortasındaki kalabalıkta gözlerden kayboldum. Tüm bu insanlar başımı döndürüyor, sanki elleriyle ciğerlerimi sıkıyorlardı. Temiz hava almaya ihtiyacım vardı. Hızlı adımlarla kalabalığın içinde ilerledim.
Kendime kaçış yolu ararken, birden uzun boylu sarışın çocuk takıldı gözüme. Geçmişimden gelen bir hayaletti sadece. İstanbulda olması gerekiyordu. Uzamış saçları ve kirli sakalına rağmen, her zamanki gibi çekici görünüyordu. Dalgın gibiydi, sanki canını sıkan bir şeyler vardı. Yanındaki kır saçlı adamı dinliyormuş gibi yapıyor, arada bir başını 'evet' ya da 'hayır' anlamında başını sallıyordu.
Henüz beni görmemişken, bir an önce çıkmalıydım buradan. Sonunda bakışlarımı uzaklaştırarak, etrafa hızlıca göz gezdirdim. Bahçe kapısı!
Kendimi kalabalığın içinden sıyırdığımda, uzun zamandır duymadığım o tanıdık sesin adımı söylediğini duydum. Kısa bir süre için duraksadım ve düşündüm. Ses o kadar yakınımdan gelmiyordu. Yani hala onu atlatabilme şansım vardı. Neredeyse koşar adımlarla oradan uzaklaştım. Kendi nefes alış verişlerim dışında etraf tamamen sessizdi. Fırsatını bulmuşken soğuk havayı ciğerlerime çektim.
Bahçede yaptığım kısa turun ardından, karşıma bir havuz çıkmasına sevindim. Suyu izlemek; rahatlamanın en güzel yoluydu. Mavi; ruhu dinginleştirir sonuçta. Tabi klor kokusu yerine, deniz suyunun tuzlu kokusunu tercih ederim. Bir şezlonga yerleştiğimde, gözlerimi kapayarak kafamı geriye attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ KUMRU
Teen Fiction"Kaybolmuş bir ruhtum sadece ve doğru yolu bulmak için çabalamıyordum. Ben akıntıya karşı çırpınmayı seçmemiştim. Çünkü ne kadar çırpınırsam hayat da beni o denli derin karanlık sulara çekiyordu." Derin Ertürk; lisenin popüler başarılı,sevecen,şı...