✢
_____________________________________________
Giselle'in ağzından;
Her hikayenin iki yüzü vardır.
Unutma: biri senin diğeri ise, madalyonun ters yüzü.
⛧
Kapalı ve ağırlaşmış göz kapaklarımı zorlayarak açıp, kısık gözlerle etrafa baktım. Sessizce yattığım yerden nerede olduğumu anlamaya çalışıyordum.
Gözlerimi yavaşça sol tarafa doğru çevirdiğimde, hızlı hızlı yürüyen beyaz önlüklü doktorlar ellerinde tuttukları kağıtlara not alırcasına bir şeyler karalıyorlardı.
Hastanede miydim?
Zihnimi zorlayarak, en son olanları hatırlamaya çalıştım...
Ben en son Carrie ile birlikte, korkunç bir salonun ortasındaydım. Etrafımda o kadar hızlı koşan kişiler vardı ki, onları karanlık bir gölge gibi görmüştüm. Büyük bir saldırı çıkmıştı ve etrafa saçılan kanlar, havaya doğru kalkan toprak, her yerde parçalanan uzuvlar, zeminde kırılan mermerleri görmüştüm.
En sonundaysa, havada soluduğum kan kokusuyla birlikte, Carrie'ye doğru düşmüş gözlerimi kapatmıştım. Şimdiyse bilmediğim bir yerdeyim ve buraya nasıl geldiğime dair hiç bir şey hatırlamıyorum...
''Neredeyim ben?'' diye sordum kısık bir sesle. Yaşadıklarımdan dolayı attığım çığlıklar sesimi kısmış, boğazımı tahriş etmişti. Konuştuğum anda boğazımı tırmalayan bir acı hissetmiştim.
Sorduğum sorudan sonra, beyaz önlüklü doktorlardan bir tanesi elinde tuttuğu not defterini hızlıca masaya bırakarak bana doğru döndü.
''Giselle hanım kendinizi nasıl hissediyorsunuz?'' diye sordu sakin bir ses tonuyla.
''Halsiz. Neredeyim?'' diye sorduğum an, odanın karşısındaki beyaz kapı açıldı.
Kapıdan içeri giren kişi Luke'tu... Ağır adımlarla içeriye girdi ve bana doğru baktı.
Luke, ''Herkes odadan çıksın.'' dedi ciddi ve çok net bir tonlamayla.
Bütün doktorlar Luke'un isteği üzerine odadan hızla çıkmıştı. Şimdi odada sadece o ve ben vardık. Kapıyı kapatarak yatağımın önüne doğru bir kaç adım attı ve bana bakmaya devam etti.
Onun yüzüne bakınca bütün her şeyi daha net hatırlamaya başlamıştım. Cinayet gecesi Carrie ile birlikte zorla kaçırılıp karanlık bir odaya atılmıştık. İkimizde gözlerimizi açtığımızda, ayak bileklerimizden zincirli halde uyanmıştık.
Sonrasında odadan çıkartılıp korkunç bir salona getirilmiştik. Salonun önünde saçları beline kadar uzanan ve siyah koltukta eliyle kadeh tutan bir adam vardı. Bizi bu adamın önüne siyah koltuk çekerek ve ittirerek oturtmuşlardı. Bu adam bize sebebini bilmediğimiz bir şekilde sertçe hesap sormuştu.
Daha sonra benden yüzüğü istediğinde Carrie ona küfür etmişti. Carrie'yi tek eliyle sütuna fırlattıktan sonra hançerini çıkarttı ve ona doğru yürüdüğü esnada dur diye bağırmıştım. Yüzüğü vereceğimi söyledim ve bana doğru gelmeye başlamıştı. Oturduğum siyah koltuğun önünde diz çöküp, avcunu bana doğru uzatmıştı.
Tam o esnada salonun kırılan camlarından içeri sayamayacağım kadar çok fazla adam girmişti. Adamların ortasında ise Luke'u görmüştüm. Hepsi simsiyah giyiniyordu, hiç birinin yüzü belli değildi. Luke öylesine hızlı koşarak önümde diz çöken adama vurmuştu ki, yanımdan geçtiği esnada rüzgarını hissetmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUTSAL YA DA BEYAZ
VampiriArada gri olmadan, başka tonların katılmadığı... Sahnenin sadece iyi ve kötüye yer ayırdığı... Siyahın yerini kutsallığa verdiği, beyazınsa masumluğa adandığı, Her iyiliğin içerisinde bir kötülük, her kötülüğün içerisinde bir iyiliğin bulunduğu, Kut...