Bᴏ̈ʟᴜ̈ᴍ 𝟹𝟷

177 22 29
                                    

Deniz baktı Alev kımıldamıyor. Suni teneffüs vermek için dudalarına yaklaştı. Dudakları kızın dudaklarına dokunduğu an aynı suyun ateşe temas etmesi gibi ses çıktı. Deniz'in dudakları yanmaya, Alev'in dudakları solup sönmeye başladı.

Ama o an Alev gözlerini açtı. Deniz kızın kendine geldiğini görünce tam kalkacaktı, Alev Deniz'in dudaklarına yetişmek için kafasını kaldırdı. Ardından meleğin yanağını avcu arasına alarak onu kendine çektip öptü.

Deniz de sanki bu anı bekliyormuş gibi kızı belinden kendine çekip ona karşılık verdi.

Bir kaç dakika sonra Deniz uzaklaşıp:

- Ne yapıyorsun ya sen?

Alev bir anda yaptığı hareketin farkına varıp:

- Şe-şey...Ama sende beni öptün!

Deniz kaşlarını çatıp:

- Bak bide bana iftira atıyorsun! Şeytan!

- Bundan anca memnunyet duyarım- dedi Alev kendinden emin şekilde gülümseyip gözlerini kısarak.

Deniz utanarak gözlerini kaçırıp:

- Kalk! Gökyüzü şatosuna geri dönmemiz gerek.

Alev:

- Hayır! Benim Hazal'la konuşmam gerek!

- Aleeev!!!

Alev ayağa kalkıp:

- Bana bak Deniz! Ben senin oyuncağın değilim! Be-....

Deniz yine kızın sözünü bitirmesine bile izin vermeden belınden tutup omzuna alarak, kanatlarını yine açtı ve gök yüzüne yükseldi.

●●●

Her şeyden habersiz Efraim'le birlikte tacın parçalarını birleştirmek için Zumarud mağarasına gittik. Mağaranın tam merkezine gelince karşımızda bir gölet gördük. Göletin üstünde açık bir şekilde büyük deniz kabuğu vardı.

Suyun içine girip taçın bütün parçalarını içine koydum. Ardından geri çekilerek sudan çıktım. Efraim arapça bir büyü okuyarak avcunda ki çiçek tozuna 3 kere üfledi. Sonra da suya girip tac parçasının üstüne septi. Deniz kabuğu yavaşça kapanmaya başlalayarak, suyun içine girmeye başladı ve Efraim de sudan çıkıp, yanıma geldi.

Kabuk tamamen suyun içine batıp kaybolduğunda, gölet parlayarak köredici bir ışık yaydı.

Işık gözlerime zarar vermesin diye kollarımla gözümü kapattım. Bir süre sonra yavaştan ışık kaybolmaya başlayarak gözümüz için bir tehtit yaratmadı. Kollarımı önümden çekip ne olup bittiğini görmek için baktım. Tam o zaman gördüm gölün üstünde havada parlayarak asılı kalan ve büs büten birleşmiş tacı.

Teleknezi gücümle onu kendime çekerek elime aldım. Taç ağırdı ama bir yandanda tüy gibi hafifti.

- E başına koy bakalım nasıl duruyor.- dedi Efraim.

Bir an için duraksadım...Tereddüt ettim... Bu sorumluluğu taşımaya daha hazır hissetmiyordum bu yüzden:

- Daha değil... Kendimi hazır hissetmiyorum.

- O zaman dönelim mi? Çünkü burası tekin değil.

- Hadi...- dedim ve Efraim'le birlikte onun şatoya geri döndük.

Bütün bu olanlar beni bunalıma sokmuş, artık aldığım her nefes bile beni boğmaya başlamıştı. Bu yüzden içeri şatoya girmedim. Bir az kafamı boşaltmak için bahçeye çıkıp dolaştım.

𓆩𝙰𝚜̧𝚔-ı𓆪 𝙻𝚊𝚗𝚎𝚝 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin