02.03.2024
OYLARINIZI ve YORUMLARINIZI bekliyorum. Ben bu bölümü çok sevdim. Umarım siz de seversiniz. Keyifli okumalar. 🫠
Bölüm ithafı Papatyam'a ve Naz aşkıma geliyooor! @xxxcamomile @etikdegilsude
🌳
bölüm şarkıları:
çağan şengül - tablo
rei 6 - şehir lambaları
façanga - herkesten güzelsin
sedef sebüktekin - uyu
ólafur arnalds - tree2.9 TÉNÉRÉ AĞACI
🎬
Aralık ayının sonunda olduğumuzdan hava son derece soğuktu ve onunla bir şekilde hep yüksek noktalarda bir araya geliyorduk. Şu anda olduğu gibi boğazın serin havasını soluyabileceğimiz, rüzgarı yüzümüzü kesecek kadar üşüten bir tepede ya da bir adım ileri atsam ayağımı, düşebileceğimi hissettiğim hırçın denizin kayaları dövdüğü bir uçurumun kıyısında.
Onun yanında o kadar da üşümüyordum, ki üşümekten sık sık yakınan biriyimdir ben. O benim yanımdayken soğuk mu terk ediyor şehri yoksa kollarının sıcaklığı soğukla girdiği savaşta hep bir şekilde galip mi geliyor? Sadece kolları da değil, gözlerine baktığımda aklımın buzlarını eritecek bir sıcaklık esiyor gözlerinden bana doğru.
Doğru. Aklımın buzları var benim. İçinde korkularımı, paranoyalarımı, türlü acabalarımı biriktirdiğim. Kalbimse bir o kadar net. Üşüyen yüzümün parmaklarına, acabalarımın ikna edici bakışlarına, kulaklarımın gerçekleri olduğu gibi ondan dinlemeye. Bunların bütün hepsine ihtiyacım var. Kalbim öyle değil, onu sevmek için onun bedenine, bakışlarına ya da gerçeklerine ihtiyaç duymadı. Gördü ve gömdü derinlerde bir yere. Sadece bu kadardı.
Bu korkunç. Onu sevmem için ona bile ihtiyacımın olmaması yani, korkunç. Çünkü biliyorum, benim kalbim amasız fakatsız sever onu, uzakta da olsa ve dahi bütün dünya karşı da olsa bu duyguya, kalbim çaresizce yine onu sever. Sonra içten içe çürür. Bu, dünyanın kanunu gibi bir şey. Hep böyle değil midir zaten? Dışı pasparlak bir elmanın içinin çürük olduğunu, onun içini açmadan öğrenmemizin bir yolu var mıdır?
Az önce yaptığım tam olarak buydu aslında. Haykırdığım aşkım değildi sadece, yaptığım içimin çürümeye tutmuş yanlarını göstermekti. Kalbim hep senin ama al bak, işte böyle çürüyor. Bana ne yaptığını gör. Gör ve ya onar... Ya da tamamen çürümeye bırak beni.
Ama hayır. Bunu yapmazsın. Senin kıyamet dediğin, benim bir sana bakarken içi gülen gözlerim yine sana bakarken bunu gördü. O gün kurduğun cümlenin tasdikiydi bakışların. Yaşlar öylece akarken yüzümden, onları silen parmaklarında ricalar vardı, gözlerinde çaresiz bir lütfen. En çok ağlama dedin bana. Ne olur ağlama.
Beynimde amansız bir zonklama vardı ama asıl kötü durumda olan gözlerimdi. Kim bilir ne haldeydim, nasıl görünüyordu dışarıdan yüzüm? Gözleri çok çabuk kızaran biri olarak en ufak ağlasam, hemen belli ederdim, ele verirdim kendimi ve bundan da hep nefret etmiştim. Şimdi kim bilir nasıldı? Kan çanağına dönmüştü kesin. Soğuk da eklenince üstüne, bütün yüzüm kıpkırmızı kesilmiş olmalıydı.
Yüzüm kabanına gömülüydü. Bana, onun gözünden nasıl göründüğümü göstereceğini söylemişti en son. Onu onaylamış ama sonra yanağımı kabanına gömerek kolları arasında kalmaya devam etmiştim. Kalbinin sesini duyabiliyordum bu noktada ve normalden hızlı attığını da çok net fark edebilmiştim. Onun kalbinin sesini dinlemek güzeldi; küçükken, kafamdaki seslerden kaçmak istediğim anlarda parmak uçlarımla piyanonun tuşlarına dokunurken de aynı böyle hissederdim. Koşa koşa karanlık bir mahzene inmişken henüz daha biraz önce, kuş cıvıltıları ve vapur sesleri eşliğinde yavaş yavaş ve korkarak indiğim merdivenleri huzurla tırmanmak gibi. Tam olarak böyle bir histi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİMLE OYNAMA | yarı texting
Teen FictionKatil ve Maktül dizisinde Hun Karacalı rolüne hayat veren Selim Akyazı'ya dizinin senaristinin kızı Masal Okur'un yazmasıyla hikaye başlar. 🎥 Selim: Benimle oynama. Masal: Oyuncu olan sensin Selim: Benimle oynayan da sensin.