Eylül ayı sıcağında akşam saatlerinde hafif esen rüzgarla derin bir nefes almıştı Atlas. Otobüste ayakta yolculuk yapmak onu yormuştu ve bu yüzden durağın bankına oturmuştu.
İlk defa geldiği, hiç bilmediği bir yerdeydi. İçinde garip bir his vardı. Etrafa baktığında buranın yeni mahallesi olduğunu düşünmek ona ilginç geliyordu. Eve gitmek için teyzesinin attığı mesaja bakması gerekiyordu. Otobüs durağından eve nasıl gidileceğini anlatan bir mesaj atmıştı ona.
Mesajlara bakarken teyzesinin on dakika önce başka bir mesaj daha attığını gördü. Gelirken markete uğrayıp bir kaç şey almasını söylüyordu. Tek sorun ise daha ilk defa gelmiş olduğu bu yerde nerede market olduğunu asla bilmiyor oluşuydu. Bu yüzden teyzesini arayıp marketi tarif etmesini isteyecekti.
Arama tuşuna basıp telefonu kulağına götürdü. Bir süre sonra telefonun meşgule atılmasıyla sinirden ofladı. Sırtındaki çantadan cüzdanını çıkarttı ve adres sormak için birilerine bakındı.
Az ileride bir park vardı. Normalde çocukların olması gereken parkta bir kaç kişiden oluşan erkek arkadaş grubundan başka kimse yoktu. Onları biraz incelediğinde hepsinin sigara içtiğini gördü. Üçü bankta oturuyordu ve diğeri ayakta gülerek bir şeyler anlatıyordu.
İnsanları asla dış görünüşleriyle yargılamayı sevmezdi ama tam bir serseri gibi görünüyorlardı, ki büyük ihtimal öylelerdi. Kendisini bu insanlardan uzak tutması gerektiğini düşünüyordu.
Farkında olmadan biraz uzun bir süre onlara bakmış olacakki ayakta duran çocuğun birden gözlerini onunkilerle buluşturmasıyla anında kafasını çevirdi. Daha ilk günden olay çıkarmak istemiyordu.
İleride yavaşça yürüyen bir teyzeyi görünce yanına doğru ilerledi. Bu mahalleden olduğu belliydi. Üstünde yeşil bir hırka ve altında da üzerinde kırmızı çiçek desenlerinin olduğu siyah uzun bir etek vardı. Bir elinde bastonu diğer elinde de alışveriş poşetleriyle evine doğru ilerliyordu.
Teyzenin yanına gidip marketin nerede olduğunu sorabilirdi, ama geldiği yöne doğru ilerledi. İnsanlarla konuşmaya çekinirdi, hele ki daha ilk defa bir yere geliyorsa. Teyzenin marketten geldiği belliydi. Sokağın sonuna doğru adımlarını atarken bir yandan etrafı inceliyordu genç çocuk.
Annesiyle yaşadığı sırada bir sitede oturuyordu. O yüzden şu an bulunduğu mahalle gibi yerlere pek alışık olmasa da kolay alışabileceğini düşünüyordu. Genellikle iki veya üç katlı evlerin bulunduğu, küçük ve şirin bir mahalleydi burası.
Sokağı bitirdiğinde hiçbir yerde market olmadığını gördü. En baştan bu sokağa girmemesi gerekiyordu. Kaybolmak istemediği için geri dönmesi gerektiğine karar verdi. Arkasını dönüp ilerleyecekken gördüğü beden ile irkildi.
Az önce parkta yanlışlıkla göz göze geldiği o çocuk şu an tam karşısında duruyordu. Sadece bakıştığıkları için kavga etmeye gelmiş olamazdı değil miydi? Yanından geçip gideceği sırada küçük çocuğa seslenmesiyle durdu ve bakışlarını ona çevirdi.
"Bilader hayırdır, ne dolanıyon yarım saattir?" dedi ciddi bir ses tonuyla. Dar kot pantolonunun üstünde siyah bir tişört vardı. Boynunda zincir kolyesi, bileğinde ise gümüş bir saat vardı. Kolyesinin ucunda "E" harfi bulunuyordu. Büyük ihtimal isminin baş harfidir diye düşündü Atlas. Kolundaki damarlar kendini belli ediyordu. Elindeki tesbihiyle tam olarak bir keko gibi görünüyordu. Yarım saattir burada dolaştığını söylüyordu ama Atlas otobüsten ineli daha beş dakika bile olmamıştı. Karşısındaki adam Atlas'ı korkutmak için sert sesiyle rol kesse de Atlas şu an gayet rahat duruyordu.
Değişik bir ağızla sorduğu soruya karşı Atlas gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. O da bunu fark etmiş olacak ki gözlerini karşısındaki çocuğun kırmızı dudaklarına indirdi. Daha sonra yutkundu ve tekrar göz göze geldiler. O sırada kırmızı saçlı çocuk cevap verdi. "Hiiç, market arıyordum."
Kafasını hafifçe sallayıp kaşlarını kaldırdı. "Yanlış gelmişsin." Bu sırada sağ kaşının kenarının çizik olduğunu yeni fark etmişti Atlas.
Gözleriyle yardım çığlıkları atarak etrafa baktı ama sokakta sadece uzakta duran az önceki teyze dışında kimse yoktu. Kadın yarım saattir elindeki anahtardan doğru olanı seçmeye çalışıyordu.
"Peki... Nereye gitmem gerekiyordu?"
Atlas'a bakan sert gözlerini hafifçe yumuşattı ve arkasını dönüp eliyle ilerideki parkı gösterdi. "Bak şu parkın çaprazından gircen. Orda bizim Hüsnü abinin bakkalı var."
Eliyle gösterdiği yere bakarken, gösterdiği yerden çok eli dikkatini çekmişti kırmızılı gencin. Kemikleri belliydi ve büyüklerdi. Bir kaç adım atıp parka doğru bir bakış attı.
"Tamam." diyerek kafasını salladı ve gitmek için adım atmaya başladığında duyduğu soruyla tekrardan karşısındaki uzun boylu çocuğa döndü.
"Hayırdır seni hiç görmedim burda daha önce, ne iş?"
Mahallenin muhtarıymış gibi sorduğu soruya ne cevap vereceğimi düşündü bir süre. Biraz sessiz kaldıktan sonra yine onun sesini duydu.
"Tanıdığın birileri falan mı var mahallede?"
Atlas bir an önce buradan gitmesi gerektiğini düşündü. O nedenle sorusuna gelişi güzel bir şekilde "Evet." dedi. Karşısındaki genç kaşlarını çattı ve Atlas'ın bedenini süzdü. Gözlerini üzerindeki kırmızı tişörte ve altındaki siyah pantolonuna çevirdi. Hayatında ilk defa saçı kırmızı olan bir erkek görüyordu.
"İyi, dikkat et ha, bulaşma kimseye." Atlas, karşısındakinin tehditkâr bir şekilde söylediği cümleye aldırmadan arkasını dönüp hızla oradan uzaklaştı. O sadece yatağında gözlerini kapatıp şarkı dinlemeyi seven biriydi, kime ne zararı dokunabilirdiki?
Sokaktan çıkmak üzereyken sağ tarafına baktığında yine az önceki teyzeyi görmüştü. Bu sefer de bulduğu anahtarı kilide sokmaya çalışıyordu. "Ne yavaş kadın" diye düşündü içinden.
Parkın çaprazındaki sokağı gördü ve oraya doğru ilerlemeye başladı. Bu sırada az önce garip bir şekilde diyalog kurduğu çocuğun arkadaşları, parktan geçerken garip bir şekilde ona bakıyorlardı. Özellikle de kırmızı saçlarına. Aldırış etmeden sokağa girdi ve gördüğü marketle derin bir nefes aldı. Sonunda bulabilmişti.
İçeriye girip alması gerekenleri alıp ödemeyi yaptıktan sonra marketten çıktı ve teyzesinin mesajındaki adımları teker teker uygulayarak eve ulaşmayı başardı. Teyzesi iki katlı bir evin ikinci katında oturuyordu ve artık Atlas da onunla birlikte yaşayacaktı. Annesinin istismarlarının altında iyi bir sitede büyümektense teyzesiyle beraber özgür şekilde kötü bir mahallede yaşam sürmek ona daha çekici geliyordu.
Zile bastıktan bir süre sonra apartmanın kapısı açıldı. İçeriye girip kapıyı da kapattıktan sonra merdivenlerden yukarıya çıktı. Cumartesi günü olduğu için teyzesi izinliydi. İkinci kata geldiğinde teyzesinin Atlas'ın geleceğini tahmin etmesinden dolayı kapıyı açık tuttuğunu gördü. Ayakkabılarını çıkartıp içeriye geçti ve kapıyı kapattı.
"Teyzee, ben geldim."
Hafif uzatarak seslendiğinde ev terlikleriyle yanına gelen teyzesini gördüp ve gülümsedi. "Hoşgeldin Atlas'ım. İyi bari evi bulabilmişsin, kaybolacaksın diye çok korktum."
Dediklerine hafif bir tebessüm ile karşılık verdi. "Biraz macera atlattım ama buldum çok şükür."
Teyzesi elleriyle yeğeninin kırmızı saçlarını karıştırdı. "Geç kalınca merak ettim." Atlas ise o sırada sırtınan çantasını çıkartıyordu. "Markette oyalandım biraz, bulmam uzun sürdü."
Çantasını koymak için yeni odasına doğru ilerledi. Bu gün veya yarın mutlaka tamamen yerleşmeliydi odasına.
Kapıdan girdiğinde yatağının ucunda bavulunu görmeyi beklemiyordu. Normalde bu gün teyzesine geldikten sonra annesinin yanına gidip kalan eşyalarını toplayıp geri teyzesinin yanına dönmesi gerekiyordu. En azından annesiyle öyle planladıklarını düşünüyordu.
Arkasını döndüğünde teyzesinin kapıdan kendisiyle birlikte bavula baktığını gördü. Göz göze geldiklerinde bir açıklama yapma gereği duymuş olacakki Atlas'ın yanına geldi ve sağ elini omzuna koydu. Sol kolu rahatsız olduğu için çok hareket ettiremiyordu. Eliyle hafifçe omzunu sıvazladı yeğeninin.
"O getirdi."
Ay oldu gibi sanki ama bilmiyorum
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRMIZI
RomanceGüzel Sanatlar lisesine giden Atlas ve Meslek lisesine giden Emir. - BxB içerikli bir kurgudur. -