45 - Kafe Date

456 94 1
                                    

"Bence de gece yolculuğu daha iyi. Otobüste uyurum gündüz oraya gidince de daha dinç olurum."

Emir bana garip bir şekilde baktı.

"Yavrum benim..." Eliyle çenemden tuttu. "Gideceğin üç saatlik yol zaten. Akşama bilet alırsan karanlıkta orda olursun, olmaz."

"Doğru." Önümdeki soğuk kahveden bir yudum aldım.

"Beraber gideriz garaja, orda seni otobüse bindiririm ben."

Elini tuttum ve baş parmağımı damarlarının üzerinde gezdirdim. "İşin varsa ben yalnız da giderim."

Elindeki sigarasından bir duman alıp üfledi ve kaşlarını kaldırdı. "Olmaz."

Derin bir nefes aldım. Eşyam fazla olduğu için motoruyla beni bırakamazdı. Otobüsle yolculuk yapacaktım ve bu konuyla ilgili her şeyde bana yardımcı oluyordu.

"Bak napalım biliyon mu?" Diyip oturuşunu düzeltti birden. "Öğlen iki gibi binersin, akşama doğru orda olursun. Hem yurdu bulman için de zamanın olur."

Elini omzuma attı. "Direkt yurda gidiyorsun bak, oyalanma dışarda." Diyip omzumu hafif sıkarak sert sesiyle beni uyardı.

"Tamam." Dedim gülerek. Avucuyla bir saniyeliğine yanağıma dokunup tekrar telefonunu eline aldı.

Biletimi internetten alıyordu ve parasını o ödüyordu. Kendisi çalıştığı için sürekli düzenli maaşını bahane edip bana hiçbir harcama yaptırmıyordu. Bir an önce ben de işe girip ikimizin harcamalarına ortak olmak istiyordum.

"Annene akşam bizde kalacağını haber verdin değil mi?" Diye sordum kahvemden son yudumu alarak.

"Hee." Dedi rahat bir şekilde. Annesi eve geri dönmüştü ve babası da boşanma işlemlerinden sonra memleketi Ankara'ya taşınacaktı. Emir'in çocukluğu da söylediğine göre orada geçmiş.

"Senin tavırlarından anlamalıydım zaten Ankara'lı olduğunu."

Güldü. Sanki gurur verici bir şey söylemişim gibi bana baktı. "Ne varmış len tavırlarımda?" Diyip burnumu işaret parmağıyla itti.

Dudağımı büzüp omzumu silktim. "Biraz kekosun."

"Eyvallah." Diyip telefonunu kapattı. Galiba yaptığı iş bitmişti.

"Senin İzmir'li olduğun da belli." Dedi gözlerime bakarken.

"Niye?"

"Boş ver." Dedi ve bıyık altından güldü.

Kolundan tuttum. "Söyle."

Biraz yüzüme yaklaştı. "Yani yanlış anlama da biz Ankara'da kuzenlerle hep derdik İzmir'de ibne çok diye."

Yüzüme alaylı bir ifade yerleştirdim. "Allah allah, üsluba bak."

Kaşlarını çattı. "Niye?"

"İbne derken?"

"Kızdın mı?"

Çok masum sormuştu. Bu tarz şeyler hakkında fazla bilgisi olmayıp mahçup konuma düşmesi onu daha çekici yapıyordu benim gözümde.

"Yani ne bileyim, biraz daha düzgün söyler insan."

Tebessüm etti. "Sen demedin mi bana artık bir erkekle sevgilisin böyle kelimeleri kullanabilirsin diye?"

Haklı mıydı değil miydi?

"Evet, dedim." Diyip gözümü başka yere çevirdim.

"Neyse." Dedi. "Ben senden önce de çok kullanıyordum zaten."

"Iy." Dedim sahte bir iğrenme yüz ifadesiyle. "Kim bilir kaç tane çocuğa zorbalık yapmışsındır."

"Yok lan kimsenin yüzüne kırıcı bir şey söylemem." Diyip sigara paketini cebine koydu. Bu, kalkmamız gerektiğini gösteren bir işaretti. "Ama arkadaş arasında herkes hakkında muhabbet döner bilirsin."

"Ay tamam kapat şu konuyu." Diyip ayağa kalktım. "Her an homo atak geçirip boşayabilirim seni."

"Homo atak?" Diyip o da ayağa kalktı. "Laik atak mı oğlum bu?" Diyip dişlerini göstererek güldü. Sandalyeleri düzelttikten sonra tekrar bana döndü.

"Boşayamazsın beni."

"Evli miyiz?" Dedim kaşlarımı kaldırarak.

"Bilmem, evlenek mi? Kaçırayım mı seni Hollanda'ya?"

"Evet diyorum!" Dedim ve sahte bir gülümseme koydum yüzüme. "Hollanda da bizi bekliyordu zaten."

Kısa bir kahkaha attı. "Türkiye'de olmuyormuş böyle şeyler, ne yapalım Atlas Bey?"

"Evet işte o yüzden evlenemeyeceğiz."

"Çifte vatandaşlık diye bir şey var beynini yediğim."

"Tamam." Diyip kasaya doğru ilerledim onun arkasından. Bu, bizim aramızda görüldü atmak anlamına gelen bir kelimeydi.

"Koy o cüzdanı cebine." Diye agresif bir şekilde çıkıştı.

"Yoo." Diyip cüzdanımdan iki yüz lira çıkartacakken bir anda cüzdanımı elimden aldı.

"Ya versene." Diye hafif bağırıp gözlerimi açtım. Ardından etrafıma dönüp boşluğa karşı "İmdat cüzdanım çalındı, birisi polisi arasın." dedim ve tebessüm ettim.

Cüzdanımı diğer cebine yerleştirip bana döndü. Belimden tutup kendine çekti.

"Bak, her dışarı çıktığımızda aynı şeyi yapıyorsun. Harbiden sinirim bozuluyo, yapma." Diye vurgulayıcı bir şekilde kelimelerini dizdi.

"Ya iyi de..." Dedim. "Her seferinde sen ödemek zorunda mısın?"

"Oğlum senin işin yok lan." Diyip güldü. "Neyle ödicen hesabı?" Dedi ve kulağıma yaklaştı. "Bırak kocana."

Biraz şaşırdığım için kaşlarım kalktı. Sessiz bir şekilde "Kocam mı?" dedim.

"Hee." dedi bir omzunu silkerek. Yüzlerimiz çok yakındı sessizce konuştuğumuz için. "Erkek kocası olmak da ayrı bir ego veriyo insana."

"Öyle mi?"

"Karıların kocası olmakta ne var? Sen gel bir de bir erkeğin kocası ol." diyip gözünü kırptı. "Kaptın?"

"Hee." dedim alay ederek. "Kaptım aynen."

Yarım saattir ayaktaydık ve kasadaki kadın bize bakıyordu düz bir surat ifadesiyle. Sonunda zahmet edip kasaya varabilmiştik ve Emir cebinden kartını çıkarıyordu.

Dürüst olmak gerekirse hesabı onun ödemesi tabii ki hoşuma gidiyordu ama böyle de kendimi "Parasız erkeği annesi sevsin." diyen ilgi bağımlısı kızlar gibi hissediyordum ve bu pek hoş değildi.

Emir hesabı ödedikten sonra bana döndü ve başıyla kafenin kapısını işaret etti. Beraber kafeden çıktık ve eve doğru yola koyulduk.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 29 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KIRMIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin