Kahvaltıdan sonra bir bardağa su doldurdum. Elimdeki ağrı kesici paketinden bir tane ağrı kesici çıkarttım ve suyla beraber yuttum. Başım feci bir şekilde ağrıyordu.
İki gündür duş almamıştım. Saçlarımı karıştırdığımda yağlandıklarını hissetmiştim. Saç boyamak için saçın yağlanmasını beklemek kadar berbat bir süreç yoktu.
Masanın başına geçip bir yandan aynada kendimi izlerken elimdeki vazelinin kapağını açtım. Boya değmemesi gereken yerlere, yani alnıma ve kulağımın arka kısımlarına sürdüm. Saçlarıma değmemesine dikkat ettim.
Önümdeki poşetin içine koyduğum boya kabına oksidan losyonunu boşaltırken bir yandan gülümsüyordum. Moralimi her türlü turumda düzelten şey saçımı boyamaktı.
Saçı yıkadıktan sonra kullanmam için bir bakım maskesi vardı. Onu alıp arkaya koydum ve en sonunda krem boyayı da sıkarak kabın içine boşalttım. Kapta kırmızıya yakın garip bir renk oluşmuştu. Biten boya tüpünü masanın bir ucuna koydum. Saçlarım kısa olduğu için tek tüp boya yeterli oluyordu.
Boya fırçasını elime aldım ve bir elimle kabı tutup iyice mikser gibi karıştırmaya başladım. Yaklaşık bir iki dakika karıştırdıktan sonra kaptaki boya istediğim rengi almaya başlamıştı.
Fırçayı dikkatli bir şekilde kavradım ve saçımı boyamaya başladım. Aslında sadece diplerini boyasam yeterdi ama saçımın genel rengi solmuştu. Her ne kadar saçın tamamını boyamak sonrasında bakım gerektirdiği için üşengeçlik yapasım gelse de işime devam ettim.
Önce önlerini, sonra üstlerini, yanlarını ve en sonunda da arkasını fırçayla düzgün bir şekilde boyadım. Üstümdeki beyaz tişört boya olmuştu ama zaten atmayı düşündüğüm eski bir tişört olduğu için önemsemedim. Boyaların bir kaç damlası zemine de damlamıştı.
Zemine damlayan boyaları bezle sildikten sonra koltukta oturmuş yarım saat geçmesini bekliyordum. En son saçımı ne zaman boyadığımı bile hatırlamıyordum.
Bu yarım saatlik süreci telefonumda takılarak geçirmeyi tercih etmiştim.
Sürenin sonlarındayken kapı çalmıştı. Gözüm direkt telefonumdan saatime kaymıştı. Teyzem pazardan gelmiş olabilirdi. Şaşırmıştım çünkü poşetleri taşımak için beni bile çağırmamıştı. Büyük ihtimalle çok fazla şey almadan gelmişti.
Kapının kulpunu indirir indirmez birden kapı güçlü bir şekilde üstüme itilmişti. "Aç aç aç..." diye hızlı bir şekilde söylenerek elindeki poşetlerle içeri giren Emir'i görmüştüm.
İlk başta kaşlarım çatılsada Emir gibi birinin teyzemin her dediğini yapması komiğime gitmişti.
Derin derin nefes alarak elindeki belki de beş altı tane dolu pazar poşetini mutfağa götürdü. Direkt tezgaha atıp arkasını döndü ve adımlarını koltuğa doğru yöneltti. Alnı biraz terli görünüyordu, yorulmuş gibiydi.
Koltuğa oturup yorgunlukla bacaklarını salarken elini alnına götürüp saçlarını geriye attı ve öyle tuttu. Göz göze geldiğimizde kaşlarıyla kapıyı işaret etti. "Kapasana."
Kapıdan dışarı baktığımda teyzemi göremeyince kapıyı kapattım, ve kilitledim. Büyük ihtimal dışarda başka bir işini hallederken poşetleri Emir'e getirttirmişti.
Derin bir nefes alıp arkamı döndüm. Sanki ne yapmıştı da bu kadar yorgunluktan bayılmıştı anlamamıştım.
"Teyzem nerde?" Masanın yanındaki sandalyeye otururken sormuştum. Kafasını yana çevirip bana baktı.
"Fırında kankileriyle çay içiyor." Esnerken söylemişti. Bakışlarını tekrar bana döndürdü. Bu sefer gözlerime değil de daha yüksek bir yere bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRMIZI
RomanceGüzel Sanatlar lisesine giden Atlas ve Meslek lisesine giden Emir. - BxB içerikli bir kurgudur. -