Hayatta bezen tek ihtiyacın olan ufacık bir umuttur, o koskoca karanlığın içinde çakılan bir kibrittir. En beklenmedik anda karşına çıkan o ufak, sonunda sönmeye mahkum olan ışık huzmesi bazen hayatını bazen de ruhunu kurtarır o karanlık dünyadan.
Night Reaper'la saatlerce o çatıda oturmuş ve beraber doğan güneşi seyretmiştik en sonunda ise yeniden ayrılık vaktinin geldiğini kararlaştırıp dağılmıştık.
"Günaydın Elizabeth." Elizabeth'in bakışları anında beni buldu ardından hızla gelip bana sıkıca sarılı.
"Her şey... Yolunda mı?"
"Kabus gördüm." Aldığım cevap ile yüzümde istemsiz bir gülümseme oluşurken elimi saçlarına yerleştirdim ve yavaşça okşamaya başladım.
"Sorun yok, adı üstüne, bir kabus. Rahatla biraz." Başını hafifçe salladı fakat dakikalarca ayrılmaya yeltenmedi. En sonunda daha iyi olduğuna kanaat getirdiğimde ise bunu ben yaptım.
"Şimdi anlat bana, ne gördün?" Beraber yatağa otururken konuşması için sabırla bekliyordum.
"Boş ver. Önemsiz bir şeydi."
"Önemsiz olan şeyler genelde son derece önemli olan şeylerdir. Seni neyin bu kadar etkilediğini ya da korkuttuğunu merak ediyorum. Sarsılmış görünüyorsun." Elizabeth genelde gördüğü rüyalardan veya kabuslardan etkilenmezdi. Beş dakikayı buladan hayatına devam ederdi yeniden.
"Saçmalıktı ama gerçekçiydi."
"Madem ki saçmalıktı, anlat beraber gülelim."
"Kabusta sen ve senin şu çok değerli düşman olmayan düşmanın vardı." Dediği şey beni güldürürken onun da yüzü sonunda biraz olsun neşelenmişti.
"Birer hücredeydiniz ama bu hapishane hücresi değildi. Daha çok..." Kısa bir süre neye benzediğini düşündü ardından "Minik birer laboratuvar gibiydi." dedi.
"O acı çekiyor ve sen de izliyordun." Sonunda kaşlarımı çattım ve o şekilde dinlemeye başladım.
"Etrafta çok fazla doktor ve çok fazla polis vardı." Kabusu bile benimle ilgiliydi.
"Peki sonra ne oldu, sen bu hikayenin neresindesin?"
"Ben büyük bir laboratuvardayım, içeride beni tutan dört kişi var. Bir de elinde bir şırınga tutan doktor var." Başımı hafifçe salladım ve devam etmesi için onu cesaretlendirdim.
"Adam iğneyi derime sapladığında etrafta yankılı bir çığlık duyuldu ve ben de uyandım." Derin bir nefes aldım ve mimiklerime dikkat etmeye özen göstererek bir elimi omuzuna attım.
"Bunlar sadece kabuslarda olacak senaryolar Elizabeth. Kimse bir hücreye kapatılmayacak, kimse seni istemediğin bir şeye zorlamayacak. Sadece gizli bir kimlik ve birkaç yara var. Kovalamaca, aksiyon, dövüş,... Ama dahası yok. Seni temin ederim." Elimi geri çekip bu sefer suçluluk duygusu ile kendime sardım.
"Bilemiyorum... Belki de seninle hiç konuşmamalıydım. Böylesine bir sır sadece benim ve benim gibi olanların kaldırabileceği bir şey." Hızla bana yaklaştı ve kollarını boynuma sardı. Bu yaramı acıtırken istemsizce inledim, o ise hızla ayrıldı.
"Hata yapmadın. Ben senin kuzeninim ve bunu bana anlattığın için mutluyum." Oturduğum yerden ayaklanırken yüzümdeki maskeleri çıkarmaya başladım.
"Ama kaldıramıyorsun! Şu haline bir bak, mahvolmuşsun. Seni etkiliyorum. Ben hata yaptım!.. Bu sıralar hatalarımın ardı arkası kesilmiyor." Her şeyi mahvediyordum. Başarısız oluyordum. Batırmıştım, hem de çok fena.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN LEYDİSİ
Science FictionBir gece o adam geldi ve hayatım değişti. Aradan on üç sene geçti ve ben her şeye alıştım, sonra o çıktı karşıma ve hayatım alt üst oldu. Kendi karanlık dünyamda kaybettim kendimi... ... "O lanetli." ... Tüm bunların aslında bir başlangıç noktası...