Her şey meçhulken bazen oyun oynak zorunda kalır insan. Kendisi ile birlikte diğer herkesi de kandırmaktır aslında buradaki amaç. Ben ise bunu şu son zamanlarda huy edinmiştim kendime.
Odadaki aralık camdan içeri girdiğimde gün çoktan doğmuştu. "Günaydın." Diyerek henüz banyodan çıkan Elizabeth'e selam verdim.
"Günaydın, geciktin." başımı sallayarak onu onayladım ve yüzümdeki maskeyi çıkarmaya koyuldum. Olaylara ve yeniliklere oldukça hızlı adapte olmuştu ve bu hoşuma gidiyordu. Bu bana normal bir insan gibi hissettiriyordu.
"Belki biraz. Ekibimle bir konu hakkında konuşuyordum ve konu düşündüğümden fazla uzadı." Elizabeth merakla bana döndü. Bu sırada aynı zamanda elindeki tarakla saçını taramaya koyulmuştu. Yeni uyandığından olsa gerek saçları karman çorman durumdaydı.
"Hani bana 'Çıkar beni buradan.' Demiştin ya. İstediğin olacak sonunda." Ağızımdan çıkan kelimelerle birlikte Elizabeth'in tuttuğu tarak bir anda fırladı ve yeri boyladı. Bu sırada çoktan ayaklanmıştı bile.
"Sahiden mi?" Diye sorduğunda onu onayladım.
"Gece çıkaracağım seni. Ben yokken bir otelde konaklayacaksın." Diyerek kısa bir açıklama yaptım ona.
"Anlamadım."
"Seni onların elinde tek bırakamam. Bu sebeple Reaper'dan bir otel ayarlamasını istedim." Gelmeden bir saat önce bana oteli ayarladığını ve Cuma akşamı yola çıkacağımızı söylemişti.
"Peki nasıl çıkacağız. Hem bavullar da olacak."
"Ben bir Mordilyan'ım Elizabeth. Bu da yükseklik sorun olmaz demek."
"Yani ben atlayacağım ve sen de tutacaksın?" Gözleriini dehşeyle büyüttü. Gülerek başımı iki yana salladım.
"Hayır, seni kucaklayacağım." Elizabeth elini kaldırıp dehşetle kendisini gösterdi.
"Beni?" Başımı salladım.
"Elli kilo olan beni?" Tepkileri o kadar komik ve dehşet doluydu ki bir an elli değil de yüz elli kilo sandım onu.
"Evet, elli kilo olan seni."
"Ama çok ağırım ben."
"Senden daha ağırlarını da taşıdım ben." Shadow Strike, Lumina, Wisper Wind... Hepsini en az bir kez kucaklamışlığım vardı.
"Sahiden mi?" Diye sordu. Ben ise artık tutamadığım kahkahalarımın arasında onayladım onu.
Elizabeth'le konuşmayı seviyordum. Elizabeth'i şaşırtmayı da öyle. Her zaman gereğinden fazla yükselir, komik tepkiler verir ve ne olursa olsun beni güldürmeyi başarırdı.
"Sahiden." Dolaba yöneldim ve içinden mini çamaşır makinesini çıkardım. "Yanına ne almak istiyorsan bir kenara koy da bavul hazırlayalım." Dedikten sonra ise lavaboya girip üstümü değiştirdim ve kostümü yıkadım.
~○~
Saat henüz üç buçuğu gösterirken Liz uyumamak için adeta tüm dirayeti ile savaşıyor ve bavulunu kapatmaya çalışıyordu.
Gidip ona yardım ettiğimde bana döndü ve elindeki kahveden son ludumunu da aldı ve "Ne zaman çıkacağız?" Diye sordu ardından.
"Şunları aşağı indireyim seni de alacağım." Dediğimde Elizabeth'in iki bavulunu da çoktan sırtlanmıştım.
"Düşürmezsin değil mi?" Başımı iki yana salladım.
"Düşürmem. Sen de diğer iki bavulu balkona çıkar ve beni bekle, geliyorum hemen." O beni onaylarken ben çoktan balkona çıkmış ve kendimi yer çekimine teslim etmiştim bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN LEYDİSİ
Ficção CientíficaBir gece o adam geldi ve hayatım değişti. Aradan on üç sene geçti ve ben her şeye alıştım, sonra o çıktı karşıma ve hayatım alt üst oldu. Kendi karanlık dünyamda kaybettim kendimi... ... "O lanetli." ... Tüm bunların aslında bir başlangıç noktası...