3| Tutsak canavar

36 4 0
                                    




"Son günlerde nasıl hissediyorsun?"

Terleyen avuç içlerimi pantolonuma sildim.

Açıklaması zor. Nasıl hissettiğimi ben de bilmiyorum. Sıkışmış gibi. Daha önce hiç... Hislerim hakkında oturup ne olduklarıyla ilgili düşünmemiştim. En yakın arkadaşımdan hoşlandığımı fark ettiğimde bile. Bir erkekten hoşlanabildiğimi keşfettiğimde bile. Bundan daha karmaşık bir duygu durumunda olmamıştım. Aşk kabullenmesi en kolay duygu olmuştu: Oradaydı, Hazar'a olan hislerim hep oradaydı zaten.

"İyi."

"Gergin görünüyorsun."

Öyleyim. Sırtımda koca bir canavarın ağırlığını taşıyorum. Ensemdeki nefesi beni acele etmem için uyarıp duruyor. Önümüzde koskoca otuz dört yıl var ama ben saniyelerin peşinde koşuyorum. Bir günü daha kaçırınca boğulacak gibi oluyorum, panikten ölmek üzereyim.

"Acelem var."

"Bir yere mi yetişmen gerek?"

Ensemi kaşıdım. "Sayılır."

"Seansa ara verebiliriz."

"Hayır." Diyerek öne atıldım. Sesim biraz yükselmişti. Kadının büyüyen göz bebeklerini görünce derin bir nefes aldım, burun kemerimi sıktım. Durumu daha da karmaşık bir hale getirmeye gerek yoktu: "Benim uyumaya ihtiyacım var."

"En son ne zaman uyudun?"

"48 saati geçtim." Diye mırıldandım.

Kulağımı sağır edecek bir silah patlama sesi. Gelen şok. Kan. Yerde yatan piç. Hazar titriyor ama yüzünde ölesiye bir rahatlık var. Kısmen huzurlu. Görüntü hala gün gibi aklımda.

Notlarına bir şeyler karaladı. Sonra bana ilaçlar hakkında bilgilendirici konuşmalar yaptı.

"Anlamıyorsunuz. Kafamın dağılmaması gerek. Beni baya sersemleştiriyorlar. Gündüzleri çok yoğunum, ayık kafada olmam gerekiyor."

"Benden sihir yapmamı isteme Doğa. Bazı yan etkileri elbette olacak."

"Değiştirsek?"

Geriye yaslandı. "Bu değiştirdiğimiz üçüncü ilacımız." Notları inceledi. "Tedaviyi kabul etmiyorsun. Sana uygun olan ilacı hemen bulamayabiliriz. İlaç tedavisini cidden kabul edecek misin? Eğer öyleyse kan testlerini kontrol edip değiştirebilirim."

Yüzümü sıvazladım. Bu benim için bir çıkmaza dönüşmüştü. "O zaman almayı kabul edemem."

Doğru söylüyordu. İlaçları kabul etmeyecektim. Bahane sunup duruyordum.

"Neden?"

"Hukuk okuyorum. Dersler yoğun. Odaklanmam lazım." Diye mırıldandım.

Belki az uykuyu avantaja çevirebilirdim. Ders çalışma saatimi uzatabilirdim. Part time çalışmaları arttırabilirdim. Ama potansiyelimin sınırlarını zorluyordum. Dinlenemedikçe güç geçtikçe daha kötü oluyordum.

"Odaklanmana yardımcı olacaklar zaten."

Onu dinlemedim. O zamandan sonraki dakikalarda kafam buğulanmıştı bile. Hatta neredeyse uyuyakalacaktım.

Ama elimde bir sıfırla yine kendi çöplüğüme döndüm.

Bu terapi işinden nefret ediyordum. Ama yapmak zorundayım.

Benim lanetimdi bu. İlk duruşma gününden beri doğru düzgün uyuyamıyordum. Kırk sekiz saati aşınca belli bir noktada uyuya kalıyordum, bilincim kendini kapatıyordu. Birkaç saatlik uyuma süreleriydi bu kısa anlar. Yetmiyordu. Ölesiye yorgundum. Bu zamana kadar hiç dinlenebilmiş gibi hissetmedim. Ama sonraki üç gün boyunca yetecek kadar enerji toplamaya çalışıyordum. Yetiniyordum. Şansım varsa migrenim tutmazdı. Ama çoğu zaman şanssızdım.

TEPE NOKTASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin