Ne yani Demir ben istedim diye şimdi ailesiyle görüşmeye mi gidiyordu? Ona şaşkın şaşkın bakarken gülümsedi. Ben daha önce bu adama deli gibi aşık olduğumu söylemiştim değil mi? Söylemiştim evet. Demir'in gülüşü o kadar güzeldi ki... Ona aşık olamamak için gerçekten aptal olmak gerekiyordu. Ve yine emin olmadığım bir yola doğru yolculuğa çıkmıştım. Demirleyken hiçbir şey kesin değildi. Hoş aşkın en güzel yöne de bu değil miydi zaten? Ne zaman, nerede ne olacağını bilmemek...
Yolda Demir sessizdi. Olacakları düşünüyordu sanırım. "İstemiyorsan bunu yapmak zorunda değiliz Demir." dediğimde omuz silkti. Düşündüğümden daha mı önemsiyordu bu olayı, yoksa bana mı öyle görünmeye çalışıyordu, bilmiyordum.
"Haklısın, bir gün bir çocuk karşıma geçip ailem sadece siz misiniz diye sormasını istemiyorum."
Bir çocuk... Bizim çocuğumuz değil yani? Demir'e gülümsedikten sonra "Büyükanneni de çağırmamı ister misin?" diye sordum.
"Nasılsa haberi olacak ve gelecek." dedi umursamaz bir tavırla. İçimden Demir'in en çok büyükannesine ihtiyaç duyduğunu biliyordum. O yüzden onun orada olmasını diledim tüm içtenliğimle.
"Seni seviyorum Demir." Neden birden bunu söylemiştim ki? Sevmiyor muydum, tüm dünya bilmiyor muydu, dile getirmenin ne zararı olabilirdi ki? Ne bileyim yine de çekinmiştim birden. Hiç olmaması gerektiği halde.
"Ben de seni seviyorum." İşte en güzel şey buydu. Sevdiğin adamın seni sevdiğini söylemesi. Ah Demir ah... İçime hayatıma duygularıma bu kadar işlemen çok acımasızca. Tüm kalbimle tüm benliğimle seni seviyorum. Ve tüm benliğimle korkuyorum. Onun ele avuca sığmayacak bir kuş gibi olduğunu biliyordum. Bununla nasıl başa çıkacağım konusunda hiçbir fikrim yoktu.
Demir'in ailesinin evine geldiğimizde yanına gidip elini tuttum sımsıkı. Demir ise sadece bana baktı. Bir insanın ailesinden bu kadar uzun zaman uzakta olması garipti. Kapıya ilerlediğimizde Demir'in zili çalmayacağını anlayarak zili çaldım. Bir süre sonra kapı Ilgın tarafından açıldı. Ilgın önce şaşırsa da sonra "Hoş geldiniz." diyerek bize sarıldı. Çekinerek "İçeri gelsenize." dediğinde gülümsedim.
İçeri girdiğimizde Demir'in anne ve babası karşılıklı oturmuş kahve içiyorlardı. Annesi bizi gördüğünde bir an öylece kaldı. Babası ise ayağa kalkmış bize 'hoş geldin' diyordu neşeyle. Elimiz boş gelmiştik. Bunu şimdi fark ediyordum. Lanet olsun ben böyle şeyleri unutmazdım aslında. Demir'in annesi şaşkınlığını atıp ayağa kalktığında Demir ile göz göze geldiler. Demir bir şey söylemeden geçip koltuklardan birine otururken ben annesine sarıldım. Sonra da destek için gidip kocamın yanına oturdum.
Ilgın bize "Siz de kahve ister misiniz?" diye sordu.
Demir "Daha sert bir şey yok mu?" diye mırıldanırken gülümseyerek bunu kapatmaya çalıştım.
"Olur canım." Normalde gidip ona yardım ederdim ama şimdi olmazdı. Demir bu kadar gerginken olmazdı.
Demir'in babası "Nasılsın oğlum?" diye sordu.
"İyiyim." dedi soğuk bir şekilde. Ona sormamıştı bile. Bunun nedeni ise fazlasıyla gergin olmasıydı, anlayabiliyordum.
Bense ortada gülümsemeye çalışarak "Siz nasılsınız efendim?" diye sordum.
"İyiyim kızım sizi burada gördüğüm için çok mutlu oldum." diye yanıtladı.
Demir "Hayal istediği için buradayım." dediğinde şaşkın bir şekilde bir süre ona baktıktan sonra babasına döndüm.
"Sizinle doğru düzgün tanışamadık." dediğimde adam gülümsedi.
"Çok iyi yapmışsın kızım. Sen de olmasan oğlum buraya gelmezdi."
Başımı sallarken Demir'in ne düşündüğünü öğrenebilmek için neler vermezdim diye düşündüm. Ürkek bir şekilde Demir'in annesine baktığımda kadının güçlü durmaya çalıştığını görüyordum.
Demir "Bu evde fazlalık olan ben değildim ama giden ben oldum." deyişiyle şok oldum. Odada çok derin bir sessizlik olduğu anda Ilgın kahvelerle geldi. Ilgın bize bakarken sessizlik onu rahatsız etmiş olmalı ki "Büyükannemi aradım, geliyor." dedi.
Demir yutkunduktan sonra annesine baktı. "Büyükannem gibi bir kadına bile kendini kabul ettirdin." dediğinde Demir'e baktım.
"Biz buraya bunun için gelmedik." diye uyarmak için fısıldadığımda başını salladı. Demir ayağa kalkınca ne yapacağımı bilemez bir şekilde ona baktım. Ben kalkmayınca kolumdan tutup beni kaldırdı. O sırada annesi ayağa kalkıp koştu ve Demir'e sarıldı.
"Seni çok özledim oğlum, çok özledim." diye ağlamaya başladığında herkes şaşkın bir şekilde onlara bakıyordu. Demir ise benim elimi sıkıyordu farkında olmadan. Bu onun sinirli olduğunu gösteriyordu ama benden güç aldığını düşünerek kendimi rahatlatmaya çalışıyordum. Demir ona sarılan annesine sarılmadı. Annemin burada olması için neler vermezdim ki? Şimdi onun annesini yıllarca bir inat uğruna affetmemiş olmasına kızıyordum. Herkes affetmişti. Herkes. Demir dışında...Demir'i de anlıyordum aslında. Kadın bir gün öylece gidiyor sonra işler yolunda gitmeyince hiçbir şey olmamış gibi geri dönüyordu. Hem de kucağında bir bebekle. Kadın bir süre ağladıktan sonra geri çekildi. Ellerini Demir'in ifadesiz yüzüne koydu. "Affet artık, lütfen artık affet." dedi yalvaran bir şekilde.
Demir bir süre sessiz kaldı. Sonra "Affettim, sırtımda taşımaya değmezsin." dedi benim ona söylediğim sözlerdi bunlar. Kadın şaşkın şaşkın baktıktan sonra gözyaşlarına boğuldu. Hıçkırıklarla ağlarken Demir kolumdan çekince gitme zamanımız geldiğini anlıyordum.
Evden çıktığımızda Demir'e "Ben kullanayım." dediğimde bir şey söylemeden anahtarları avcuma bıraktı. Zor anlar beni bekliyordu. Onu mutlu etmek zorundaydım. Ben onun için karısı değil miydim Demir'in? Arabaya bindiğimizde "Gitmek istediğin bir yer var mı?" diye sordum. Başını iki yana salladı. Onun böyle üzgün olmasına dayanamıyordum. Usulca başımı salladıktan sonra onu nereye götürmem gerektiğini biliyordum. Mutsuz olduğumda hep gittiğim bir yere... Uzun bir yolculuğun ardından durduğumda Demir bir an gözlerini açıp etrafına baktı. Burayı tanımadığına emindim.
Gülümsemeye çalışarak "Babamın hobi bahçesi." diye açıkladım. Anlamamış bir şekilde bana bakarken gülümsedim. "Toprakla iç içe olmak ikimize de iyi gelecek." dediğimde başını salladı.
Arabadan çıkıp hobi bahçesinin minik evine ilerlediğimizde Demir'in yüzündeki hüznü silebilmeyi diledim. Bunu yapabilmeyi gerçekten çok istiyordum. Evin anahtarını anahtarlığımda bir süre aradıktan sonra bulup açtım. Demir içeri girmek için bir adım atmıştı ki "Sadece elini yüzünü yıkayıp geri gel. Bahçede olacağız." dedim.
Bir şey söylemeden gittiğinde ben de iki sandalye çıkardım dışarı. Demir gelip oturduğunda eğilip onun ayakkabılarını ve çoraplarını çıkarırken bana şaşkın şaşkın bakıyordu. Sonra kendi ayakkabılarımı çıkardım. Ayağa kalkıp Demir'in ellerini tuttuğumda o da ayağa kalktı. Ama sanki bunu yapmaya hiç gücü yoktu. "Sadece biraz toprağa basmamız lazım."
Toprak... Sinirli ve mutsuz olduğumuz zamanda en iyi gelen şeydi. Demirle bir süre toprakta yürüdükten sonra gidip bahçenin sularını açtım. Her yer bir anda fıskiyelerin fışkırttığı suyla doldu. Demir ise sudan çıkmak yerine orada kalıp rahatladı. Onu izlerken derin derin nefes aldım. Bir süre sonra yanına gidip "Hadi gidelim, hasta olma." dediğimde başını salladı küçük bir çocuk gibi. İçinde hala çocuk kalan bir şeyler yok muydu zaten? Birden büyümek zorunda kaldığı zamanlarda bıraktığı bir çocukluk. Arabaya ilerlediğimizde kolumdan tutunca ona döndüm. Bir şey söylemek yerine dudaklarıma küçük bir buse kondurup bana sıkı sıkıya sarıldı.
13.10.2018 düzenlendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
En Büyük Hayalimdin Sen -Tamamlandı-
Roman d'amourHerkesin bir hayali olduğu gibi onun da bir hayali vardı. Aşık olduğu ünlüyle tanışmak... Ve kader onları tanıştırdıktan bir süre sonra nikah masasına oturmalarını sağlayacaktı. Ocak 2015te yayınlanmaya başlamıştır. 4.11.2016 itibariyle GİZLİ CE...