Yalanlarla dolu bir dünyada severek yaşamak, zor olsa gerek...
Herkes bir şeyler diyordu...
"Ambulans... Ambulans..."
"Sadece bayıldı panik yapmayın."
"Açılın lütfen ben doktorum."
"Iraaaaaaaaz!"Neyse ki önemli bir şey olmadı. Iraz, söylediklerime karşı panik atak olup bayıldı. Tabi bende çok korkmuştum. Ambulans çağırıp, görevliler aldı sevdiceğimi. Bende yanına bindim. Bir an olsun yanından ayrılmadım. Elinden tuttum Iraz'ımın. Hastaneye geldik. Sedye ile taşıdılar sevdiceğimi acile. Serum taktılar. Acaba yanımda kalsam mı kalmasam mı diye deli sorular kurculuyordu kafamı. Kalsam, Iraz gözlerini açtığında bana kötü bir şey derse diye korkuyordum. Kalmasam, meraktan ben ölürüm bu hastanede. En iyisi kalmalıyım. Ne olacaksa olsun. Farklı farklı oturuş tarzları deneyerek vakit geçirmeye çalışıyordum. 1 saat oldu. Gittim istirahat odasına sevdiceğim gözlerini açmış. Oturdum kenarına, "Geçmiş olsun. Şeeeyyy..." dedim. Ses tonu alçak bir şekilde, "Tamam sus Çağkan!" dedi. Odadan çıktım üzgün bir vaziyette. Doktora, "Ne zaman çıkar? diye sordum. En fazla bir saate çıkacağını söyledi. Hasta kişinin ziyaretinin kısa olanı makbul derler ya işte bende üzülerek bunu yapıyorum. Zaten her şey benim yüzümden oldu. Gidiyordum. Gidiyordum işte. Yani hastaneden. Uzaklara felan bırakıp gitmiyorum.
Mahalleye gidip, Necati'nin yanına geldim. Oturduk Iraz'la olanları anlattım. Şaşırdı tabi Necati'de. Hayır yani Iraz yetmezmiş gibi birde, Harun derdi var başımda. Daha doğrusu başımızda. Nerde, ne yapıyor belli değil. Necati'ye sinirli bir şekilde, "Yarın da ses çıkmazsa polise gidelim haber verelim!" dedim. Necati'de stresli ve üzgün bir şekilde, "Olur." diyerek cevapladı. Necati'yle ayrıldık. Ayrıldık derken yani evli evine köylü köyüne...
Ben eve gidip uzandım ama uyku tutmuyordu şu yorgun bedenimi. Bir şeyler yiyesim de gelmiyor. Ben yemiyorum bari kedi yesin. Bu arada kediye isimde koydum. Kedimin ismi "Çağır" Her "pisi pisi" diye çağırdığımda Çağır geliyor yanıma. Neden bu isim olduğunu anlamışsınızdır umarım.
Kediydi, televizyondu derken sabaha karşı uyuya kalmışım. Kapı sesiyle uyandım. Gözlerimi ovuşturarak ve esneyerek kalktım kanepeden. Belimde tutulmuş. Gittim kapıya. Açtım bizim mahallenin berberinin çırağı gelmiş. "Noldu oğlum sabah sabah?" dememle onun "Abi Iraz..." dedi. Şok oldum orda. "Noldu oğlum Iraz'a?" deyip çocuğun yakasından tutup havaya kaldırmışım. "Abi indirirsen söylücem." dedi. İndirdim çoçuğu yere. "Abi Iraz iyi olmuş eve gelmiş bunu diyecektim." deyip çocuğu öpüp gönderdim. Iraz'ım iyi artık.
Necati'yi aradım kahvaltı için. Çıktık girdik bir kafeye. Kahvaltı takımı söyledik. Yumurta, reçel, zeytin, peynir, bal, sucuk neyse bu kadarını saymam yeter. Necati'ye özel bir de kavun var. Kavun yiye yiye ishali de geçmiyor. Eskiden iyi yine. Aşk alıştırıyor. Çılgın Necati kavunu coşturuyor yine. Kavun ile adeta delirmeceler yaşıyor. Kahvaltımızı da ettik. Sahil kenarında dolaşıyorduk. Ulan millet sevgilisiyle dolaşır ben Necati ile dolaşıyorum. Aslında 3 kişiyiz. Bir ben, bir Necati, bir de göbek. Enteresan üçlüyüz şuanda. Necati ile biraz hava aldık gezdik derken dağıttık kafaları ve dağıldık.
Ne yapsam ne etsem de sürekli kafamı kurculayan Iraz, hep aklımda. Bir türlü atamıyorum kafamdan. Tabi atmakta istemiyorum. Atamam ki zaten. "O da beni düşünüyor mudur?" diye kafamda deli sorular dönmüyor değil aslında. Ama düşünmüyodur ya neden düşünsün ben kimim ki onun için? Bak işte yine kendi kendime triplere girdim.
Oha oha oha! Harun! "Lan Harun değil mi o?" diye bağırdım. Kirli sakal bırakmış ve kendini iyice dağıtmış bir vaziyette ben ona, o da bana doğru geliyor. Perişan bir şekilde, saç baş dağılmış bir şekilde geliyor. Noldu lan Harun'a? Adımlarımı hızlandırdım. Harun'u yıkıp geçecekmişcesine yürüyordum. Harun, benim yüzüme bile bakmıyordu. Tam yanımdan geçiyordu ki durdurdum onu sağ elimle göğsüne dokunarak. "Noldu oğlum sana? Merak ettik lan. Eğer seni görmeseydim, yarın polise gidip hakkında kayıp ihbarı verecektik. Ses versene Harun!" Harun halsiz ve bitkin bir şekilde karşımda duruyordu. "Suusss!" diye seslendi. "Lan oğlum manyak mısın ne susacam. Merak ettik diyorum sen sus diyorsun." diyerek sert tepkimi gösterdim Harun'a. Harun, bana baktı ve yoluna devam etti.
Necati'ye haber verdim. Harun'u gördüm diye. Necati hemen soluk soluğa yanıma geldi. Adeta köpekler gibi çılgınca nefes alıp veriyordu. Bir alıyordu bir veriyordu. Sonra bir aldı nefesini geri veremedi öksürmeye başladı. "Aha Necati'de gitti bizim Kuntik Hasan amcanın yanına." dedim ve sırtına vurmaya başladım. "Gel otur." dedim Necati'ye. "Nereye oturayım kucağına mı yer yok" diyerek öksürüp kızardı. Bir süre sonra Necati kendine geldi. Olayları anlattım. O da ben gibi bir şeyler olduğunu düşündü.
Akşam oldu, patronu aradım bugün işe gelemeyeceğimi bildirdim. Patron dediğim gibi çok iyi birisi. Anlayışla karşıladı beni. Necati'yi ve Hacı Hüsam'ı aldım yanıma. Ne olur olmaz. Belki üflenecek bir şey vardır. O konuda Hacı Hüsam yardım eder. Hacı Hüsam tesbihini çekerek ilerliyordu. Ne garip insanlar var hayatımda. Normal insan yok yanımda. Neyse. Harun'un evine doğru gitmeye devam ediyorduk üç kişi. Köpek sesleri ürkütücü gelmeye başladı. Önümüze hayvan gibi simsiyah bir köpek çıktı. Köpek zaten hayvan ama olsun. Dişlerini göstererek hırlamaya başladı. Biz yavaş yavaş geriye doğru gidiyorduk. Kısık bir sesle, "Beyler 3 deyince topukluyoruz... 3!" Birden bire kaçmaya başladık. Köpek arkamızdan geliyordu. Hacı Hüsam geride kaldı. Beddua okuya okuya koşmaya devam ediyordu. Köpek, Hacı Hüsam'ın kalça bölgesinden bir parça pantalon koparmayı başardı. Bir bahçe duvarı gördük. Ben hemen atladım. Necati, göbeğini kaldırsa o da atlayacak ama nafile. Elinden tuttum. Zor oldu ama başardım. Üzerime düştü Necati. "Lan Hacı Hüsam!" diye bir sesle Necati'yi sağ tarafa doğru ittim. Hacı Hüsam, "Bismillah" deyip, duvara tırmanmayı başardı tek seferde. Biraz soluklandık. Evin pencersinden birisi "Hırsız vaaaarrrr!" diye bağırmaya başladı. Çıktık hemen bahçeden ordan da kaçmaya başladık. Yine yolumuzu tuttuk Harun'un evine doğru. Baya koştuğumuzu farkettim. Çünkü çok uzaklaşmışız gittiğimiz yerden. En azından, Necati kilo vermiştir belki. Hacı Hüsam, "Benim ne işim var?" diye söylenmeye başladı. Bir yandan Hacı Hüsam'ın bu söylentilerini dinlerken diğer yandan, Necati'nin, İrem'e olan aşkını dinliyordum. Tüm hepsi kafamı karıştırdı. Harun'un evinin oraya geldik. Ama o da ne! Işıkları yanmıyordu. Bu saatte uyuyacağını sanmıyorum. Harun bu saattlerde asla uyumaz. Telefonunu aramaya başladım. Telefonu hala kapalı bir vaziyette. Belki uyumamıştır diye, zile bastım ama çıkmadı. Birden bire farklı bir numaradan mesaj geldi. "Beni aramayın." yazıyordu...
Facebook grubu;
Entrikalılar Wattpad
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Entrikalılar (Kitap Oldu)
ЧиклитAz biraz üzgün, dertli, günü kötü geçen, ileri ki günleri için endişelenen, okul derdi olan, kafası karışık olan, umutları yıkılan, ağlayan, kendini yalnız hisseden, hasta olan, topluma kapanık, mutlu olan, sevinçten ağlayan kısacası bu hikaye hepim...